Soğuk deponun koltuğunda en kenara oturmuş bir şekilde her yana kaydığımda daha da yanıma yaklaşan Özer'den uzak durmaya çalışıyordum. Küfürler savurmaya devam etmek istiyordum, düşmanım olduğu zamanki gibi suratına yumruğumu geçirmek istiyordum, içten içe büyük bir ihtiyaçla benden kopmadığından emin olmak istiyordum.
"Akan, yavrum ne oldu gözünü seveyim? Neden bu haldesin?" Cümlesi istediğim her şeyden beni sıyırıp gerçekliğe çekerken kinli gözlerimi kahvelerine diktim.
"Taşak mı geçiyorsun Özer? Bana düşünüp kafa toplamam lazım sonra görüşelim diye mesaj atıyorsun ve sorunu mu soruyorsun?" Vücudum tekrardan titremeye başlarken zayıflığıma saydırdım içimden. Özer'in bakışlarındaki şaşkınlık daha da sinirimi bozdu.
Allah aşkına neye sebep olduğunu bilmiyor muydu, attığı mesajın kaç farklı anlamı olabilirdi? Resmen senden uzakta dinlenmem lazım diyordu bana ve kırıldığımı öğrenince şaşırıyor muydu?
Ağzını açmasını istemiyordum. Duyacaklarım beni korkutuyordu. Bunun için cevap vermesini önlemek isteyerek "Nasıl indirdim camı çerçeveyi aşağı ama? Umarım taş kafana gelmiştir." diyerek akan gözyaşlarımı engelleme isteğimle suratımı avuçlarıma bastırdım. Attığım taş yüzünden yaralanıp yaralanmadığına bakma isteğimi zorlukla bastırırken neden eskisi gibi olamadığımı sorguladım. Çok kolaydı, yıllarca öyle yaşamıştım ben. Şimdiyse olmak istediğim kişiyle bir zamanlar olduğum arasında sıkışıp kalmış gibi hissediyordum.
"Akan, sakın bana bu halde olmanın sebebinin sana attığım sikik mesaj yüzünden olduğunu söyleme." Cümlesinden sonra elini bileğime sararak suratımdan çekmeye çalıştı. Kafamı kaldırarak suratına baktım. Suratında önce bir şaşkınlık oluştu. Sonra anlam veremez bir şekilde kaşlarını çattı. Suratındaki değişimleri teker teker yakalarken en son kaşlarının gevşemesini ve ifadesinin ağladı ağlayacak gibi durmasına bakarken "Noldu, şimdi de bana mı acıyorsun lan!" diye sesimi yükseltmeme engel olmadım.
Madem ağzımıza geleni söyleyebiliyorduk, madem Özer Onur'la konuştuktan sonra bana öyle bir mesaj atmaya karar veriyordu, madem beni istemiyordu ben de gayet istediğim gibi konuşabilirdim. Özer'in konuşmasından deli gibi korktuğum ve ağzını açması için yalvaracağım dakikalarda zırhımı bile düzgünce üzerime geçiremediğim için kendimden nefret ettim.
'Akan, bizden bu kadar' dese düştüğüm yerde kokuşmuş bir toprağın içindeki mezarıma devrilecek, mezar taşımdaki yazıların Mahalleli'nin son cümleleri olacağını hissediyordum. Ne var ki ölüyorsam öldürürdüm de, diğerlerine yapmayı lüzum görmesem de Özer'i yandığım kadar yakardım.
Özer kafasını ellerinin arasına almış bir şeyler mırıldanırken ne dediğini bile duyamıyordum ama içimdeki minik bir parça ona sarılıp 'Özer, arkadaşlarım bana neler yaptı. Canımı çok yaktılar Mahalleli.' diye yakınmak istiyordu. Asıl kalbimi parçalara bölen kendisi olmasa yapacağım ve ihtiyacım olan şey de buydu zaten. Şimdiyse hangi sikik parçamın neyi istediğinin bir önemi yoktu. Kafamı koparmayı bunu yapmaya tercih ederdim.
"Beynimi sikeyim." Kafasını dayadığı elini kafasına vurmasıyla sıçradım. "O mesajı sana atan elimi sikeyim." Bir şey diyecek gücüm kalmamış gibi hissettiğim için konuşmaya çalışmadım. Zaten ne düşündüğünü anlayabilecek bir durumda da olduğumu sanmıyordum. Put gibi durmuş kendine küfürler savurmasını dinlemekten başka bir şey yapmadım.
En sonunda daha da yakınıma gelerek ellerimi avuçlarının içine aldı. Bakışları aşağı kaydığında avuçlarıma takılı kaldı bir süre. Fırlatacağım taşı tutarken fark etmeden öyle bir güçle sıkmıştım ki pütürlü yüzeyleri avuç içimi parçalamıştı. Bu anı bekliyormuş gibi gözlerinden yaşlar akarken koltuktan kalkarak yere geçti ve suratını avuç içime bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...