Daldığım yerden bakışlarımı çekmeme sebep olan duyduğum anahtar sesiydi. İçeri giren Özerle yavaşça ayağa kalktım. Oynatmadığım bacaklarım ve karnımdaki yara sızlarken ağzımdan bir inleme çıkmaması için kendimi zorlarken çantamı sırtıma geçirdim.
İçeri girdiğimden beri yüzüne hiç bakmadığım Özer'e çevirdim bakışlarımı. İçeri girdiğinde alaylı olduğunu görmesem de tahmin ettiğim bakışlarını şimdi afallamış ama duygudan yoksun bir yüz almıştı. Büyük ihtimalle beni böyle görmeyi beklemiyordu. Ağlamamı anlamasına imkan yoktu çünkü saatlerdir bir damla gözyaşı dökmemiştim ama perişan görünmek için ağlamaya pek de ihtiyacım olmadığı bir konumdaydım.
Ona küfür etmemi ve saydırmamı belki de kavga etmemi bekliyor olmalıydı ama konuşacak gücüm bile yoktu. Ona sinirlenemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Suratımı izlemeyi keserek elini cebine atıp telefonumu çıkardı. Yavaşça elime alarak cebime koydum. İlerleyerek kapının girişine kadar yürüdüm.
Bir yandan yerdeki ıvır zıvıra çarpmamak için yavaşça ilerliyordum çünkü yere düşersem bir daha kalkabileceğimi zannetmiyordum.
Yere düşersem bir daha kalkabileceğimi zannetmiyordum. Onun için düşemezdim. Hayır basitçe olmazdı. İlk kez kötü olmamıştım. Geçecek, geçecek...
O sırada varlığını unuttuğum Özer'in sesini duydum arkamda.
"Nolmuş kapalı kaldıysan, diyen sen değil miydin asıl sana nolmuş böyle Altın kaşık?"
Gülerek söylemeye çalıştığı belli olsa da sesindeki tını aslında gülmeye hiç de yakın olmadığını gösteriyordu.
Arkamı dönerek yüzüne baktım. Bakışlarımda ne gördüğünü bilmiyordum fakat suratındaki dehşet ifadesini seçebildim. Dün onun bana yaptığı gibi bir şey demeden arkamı dönerek kapıdan dışarıya çıktım. Evden çıkıp sokaktan dışarı adımladım.
Nerede olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Cebimden telefonu çıkardım, saat yediyi çeyrek geçiyordu. Özer kargalar bokunu yemeden buraya geldiğine göre cumartesi işine giderken uğramıştı herhalde. Özer'e dair bir şey düşünmek istemeyerek telefondan konuma girip olduğum yere baktım.
Şerefsizler beni nereye getirmişti böyle? Şehrin burasına daha önce geldiğimi zannetmiyordum. En yakın taksi durağı 15 dakika yürüme mesafesinde gösteriyordu. Hiç gücüm olmasa da kendimi adımlamaya zorladım. Şoförü arayabilirdim ama burada ne bok yediğimi babama açıklayabileceğimi zannetmiyordum.
...Anahtarı kapıdan çevirdiğimde içeriden gelen koşma sesiyle tedirgin oldum. Kapıyı açtığımda holün başındaki babamı görünce ayaklarımın bağı çözülür gibi oldu. Kendimi yere bırakmamak için tüm gücümü kullanmam gerekti.
Babam hiç uyumamış gibi duruyordu. Her zaman ütülü olan kıyafetleri kırışmış, uzun boylu adam çökmüş şekildeydi.
Bana koşup sarılınca ıslanan omzumdan ağladığını anladım. Benim de gözlerim dolarken fısıldadım.
"Özür dilerim."
Beni kolumdan sürükleyerek salona getirdiğinde koltuğa oturtup tekrar sarıldı.
"Neredeydin? Ben... ben karakola gittim ama yirmi dört saat beklemem gerektiğinden bahsettiler. Ne yapacağımı bilemedim. Arkadaşlarını aradım, ben gittiğin mekanlara baktım. Kimse seni görmemişti. Eve geldim belki dönmüşsündür diye ama yoktun."
Geriye çekilerek yüzüne baktım.
"Baba özür dilerim. Orta okuldaki arkadaşlarımla buluşma gecesi yapmıştık ve bi-" ağzımın içinden gevelediğim şeyleri yüksek sesiyle böldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
Roman d'amourBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...