Sabah gözlerimi açar açmaz Özer tarafından etrafta yürüyüş yapmak için dışarıya sürüklenmiştim. Annesinin bitkilere dair çok bilgisi ve sevgisi olduğu için kendisinin de çoğu çiçeği bildiğini söyleyerek bana gördüğü her yeşilliği tanıtmaya başlamıştı. Bense onun ne dediğini dinleyemiyordum bile çünkü hevesle ve mutlulukla anlatışı o kadar hayranlık uyandırmıştı ki çiçekler, Özer'in ifadelerine kıyasla ilgi alanıma bile girememişti.
"Bak bu da yanlış hatırlamıyorsam Yıldız Sümbülü. Çok güzel bir çiçek, tam bu zamanlarda açmaya başlıyorlar." dedi. Esen rüzgarla kollarımı vücuduma sardığımda sanki havanın soğukluğunu yeni fark etmiş gibi kaşlarını çattı.
"Hadi içeri girelim artık, kahvaltı da yapmadık zaten." diyerek beni omzumdan ittirdi. Etrafta kimsenin olmayacağına olan inancımdan beline sarılarak yanağına dudaklarımı bastırdım. Kafamı geri çektiğimde "Oho ne kadar da üşümüşsün buz gibi olmuş yanakların." dedim.
Ağzımdan çıkan bahaneye inanmadığı belli olurken sırıtarak evin yoluna soktu beni. Ev görüş açımıza girdiğinde sıcak nefesini kulağımın arkasında hissederken "Bakalım sen ne kadar üşümüşsün, eve gidince test edelim." dedi. Sözü arsızca sırıtmama sebep olurken adımlarımı hızlandırdım.
Özer, cebinden çıkardığı anahtarla evin kapısını açtığında sabırsızca adımlayarak beni de kolumdan içeri çekti. Ani hareketleri ağzımdan bir kıkırtının kaçmasına sebep olurken dudaklarını önce sağ yanağıma sonra sol yanağıma bastırdı.
Dudakları yanağımdan boynuma inerken "Oy, benim Altın Kaşığım donmuş mu?" dedi. Boynuma inen dudağı öpücüklerini sıklaştırıp yerini dil darbelerine bırakırken omuzlarına tutundum. İçimizden taşan sevgi yerini yavaş yavaş arzunun egemenliğine bırakırken 'Kahvaltıyı siktir et Mahalleli, gel birbirimizle doyalım dememe üç saniye kalmıştı.'
Sırtımı dayadığım kapıdan gelen ani gürültüler beni yerimden sıçratırken Özer'e döndüm. Onun şaşkın bakışlarına bakacak olursak Mahalleli de kimin geldiğini bilmiyor gibiydi. Beni belimden yakalayıp arkasına alırken homurdandım. Gelen kimse resmen gündüz gözüyle yaptığımız keyfin içine sıçmıştı. Şimdiden kapının arkasındakinden nefret etmeye başlamıştım. Özer kapıyı açtığında, omzunun üzerinden gördüğüm bizim yaşlarımızdaki orta boyda duran ve otuz iki diş sırıtan esmer çocuğa sert sert baktım ama bakışları bende değil önümdeki Özer'deydi.
Kapıdaki çocuk izin alma gereği bile duymadan içeri dalarken "Lan hayırsız, buraya kadar geliyorsun annemle ve kardeşimle bile karşılaşıyorsun ama bir beni görmeye gelmiyor musun?" diyerek Özer'e kollarını sardı.
Özer de ona kollarını sararken halihazırda içimde yanan nefret ateşi iyice harlandı. Mahalleli'ye biri sarılacaksa o da bendim lan, sevgilimdi o benim! Özer çocuğa "hoş geldin kardeşim geç içeri." derken çocuk benimle göz göze geldi.
"Anaa kim lan bu sinirli civciv?" dedi parmağıyla beni göstererek.
Hitap şekliyle daha fazla kendime hakim olamazken "Milletin evine çat kapı dalıp huzur bozan sıfatsızım." dedim. Neredeyse tıslayarak konuşmam Özer'in şaşkınca bakışlarını bana çevirmesine sebep olurken "Aa pardon bir an rolleri karıştırmışım bu sendin!" diyerek yan odaya daldım ve koltuğa kendimi bıraktım."Oha kanka bu manyağı nereden buldun çok eğlenceli." Duyduğum cümleyle kudurmamak için kendimi zor tutarken ayaklarımı yere çarptım ve kapıdan giren ikiliye baktım. Aslında sinirlenmemi gerektirecek pek de bir şey yok gibiydi ama içeri girdiğimizde nihayet Özer'e kavuşacağıma o kadar emindim ki planımı bozan kişiye büyük bir nefret beslemekten istesem de geri duracak gibi değildim resmen tüm öfkemi kusmak istiyordum.
Yalnız bile kalamıyorken biz ne zaman sevişecektik lan!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalleli -GAY
RomanceBakışlarımı bana sırıtarak bakan kara gözlü mahalleliden çekmeden arkadaşlarımla konuşmaya devam ettim. "Bizim mis gibi özel okulumuz neden bu vasıfsızların elinde ve şu karşıdaki mal neden bana yiyecek gibi bakıyor?" Altın Kaşık Akan ve Mahalleli...