Zamanda kayboluyordum. Bilincime hızla yerleşen anılar kime ait.?
Kendime gelip arkamı döndüğüm sırada salonda derin bir sessizlik hakimdi. İnsanlar demin anlattığım olayın derin etkisi altındaydı hala.
Profesörler yanıma yaklaşarak:
"Anlattığınız olay araştırmalarımızla örtüşüyor. Siz bütün bunları nasıl ve nereden bilebilirsiniz? Kimsiniz siz? "Tuğrul içeri girdiğinde yanımdaki kalabalığa bakarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Profesör Tuğrul'a:
"Hanımefendi tarihe yeni bir ışık yaktı. Genç yaşına rağmen anlattıklarıyla bizi aydınlattı." Diye hayranlığını ve şaşkınlığını ifade etti.Profesör elimi sıkarak, benimle görüşmek istediklerini konuşmamız gereken çok şey olduğunu dile getirdi.
Tuğrul anlamlı bir halde bana bakıyordu. Yüzü düşmüş, gergin hali anlaşılıyordu. Utandırmış mıydım acaba onu? Bana mı kızmıştı? O akşam sandık, müzayede deki tüm parçalardan en yüksek fiyata satıldı. Tabi anlattığım hikayenin, bu satışta büyük rolü vardı.
Şatoya geri dönmüştük. Tuğrul o akşamdan sonra bana karşı soğuk ve mesafeliydi. Üzülüyor ve nedenini bir türlü çözemiyordum. Onu artık çok nadir görüyordum. Genelde erkenden çıkar, geldiğini bile bilmezdim. Kimse bana bir şey söylemezdi.
Tüm gün odamda oturur onun gelişini beklerdim. Bol bol Pervin ve de annemle konuşur her detayı tek tek anlatırdım onlara. Arada da şatoyu gezinirdim.
Her taraf yemyeşil, sessiz, huzur doluydu. Gün boyu kuşların cıvıltılı şarkılarını dinlerdim.
Şatonun her köşesini dolaşır, Türk çalışanlarla sohbet edip zaman doldururdum.
Mutfaklarını çok merak etmiştim. Çünkü bana hep Türk yemekleri gelirdi. Mutfağa girdiğimde birçok bayan hummalı bir halde yemek yapıyordu. Mutfak farklı bir mimariye sahipti. Tavanı oval geliyor ve uzunca taşlardan oluşan tezgâhları vardı. Pencereleri ise oldukça büyüktü. Bir süre ellerimi arkadan bağlayarak öylece izledim.
Aşçı bayan hünkâr beğendi yapıyormuş, çalışan Türk kızlarından anladığım buydu. Fazlasıyla İlgimi çekmiş ve kendi kültürüme ait bu yemeğin yapımını izlemeye koyuldum. Kadın İngiliz'di. Yıllardır restoranlarda çalıştığımdan yemek deneyimim iyiydi.
Kadına yaklaşarak, yardım etmek istediğimi söyledim. O da isteğimi kibarca kabul etti. En azından oyalanacak bir şeyler yaparım düşüncesiyle işe koyuldum. Patlıcanları alıp közlü ateşin üstüne koydum ve ardından dolaptan kaşar peynirini çıkardım. Usta aşçılardan kazandığım deneyimleri burada sergilemek istiyordum. Kadın meraklı gözlerle izliyordu beni. Keyfim azda olsa yerine gelmişti, ta ki o gelene dek.
Meri hemen arkamdaydı. Bunu çalışanların aniden suskunluğundan anlamıştım. Herkesin ondan çekindiğini bilirdim.
Ellerini arkadan bağlamış, yuvarlak çerçeveli gözlükleriyle bana bakıyor ters ters."Burada ne işiniz var?"
"Yardım etmek istedim"
Şöyle bir beni süzüp:
"Bakın hanımefendi. Anlıyorum yerinizi yadırgıyorsunuz. Herkes ait olduğu yerde olmalı, ama burada değil. Burada misafirsiniz ve öyle davranın lütfen."Vayy be, kadın birkaç kelimeyle beni yerin dibine sokmuştu. Resmen beni gömmüştü.
Elimdekileri bırakıp dışarı çıktım. Mis gibi bir hava vardı. Ama yapacak bir şey yok. Çok sıkılıyordum. Dışarıda dolaşırken bir araba yanaştı kapıya. İçinden çıkan kişi Mete idi. Onu gördüğüme o kadar çok sevinmiştim ki beni görür görmez yine o sıcak gülüşüyle el sallayıp hemen yanıma geldi."Esin, seni görmek ne güzel."
"Seni de hoş geldin Mete."
"Teşekkür ederim. Yakında büyük bir parti var asla kaçıramam."
Biz ayak üstü sohbet ederken Meri ve Nenci yanımıza gelerek, Mete'yle sohbet ettiler. Nenci benimle hiç konuşmazdı. Yokmuşum gibi davranırdı hep. İkisi de benden nefret ediyordu. Mete bana bakıp:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELIYS (+18)
Mystery / ThrillerAsırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca ondan başkasını sevemeyeceği tek adam uğruna... İmrenerek baktığı tüm o görkemli hayatın, aslında t...