ELIYS, ELIYS uyan, uyan Lanetlenmiş sonsuz ruh.
Kulaklarımda sürekli olarak bu fısıltıyı duyuyordum.
Kim Bu Elıys? Kim?
Daha öncede duymuştum bu ismi.Gözlerimi açıp, yüksek oymalı tavana bakıp düşündüm.
"Ne! Oymalı tavan mı!?"
Birden yerimden telaşla fırladım. Burasıda neresi? Neredeyim ben?
Büyük, devasa bir yatağın içinde yatıyordum, üstümde pembe, saten bir kombinezonla. Kolum sarılı bir halde, panik içinde odada oradan oraya koşuşturuyordum.
Hatırladığım tek şey, kırılan vazo ve Tuğrul'un beynime yerleşen sesiydi.Pencereye doğru hızla ilerleyerek kadife, bordo perdeleri aralayıp dışarı baktım.
Malikanedeydim ve sabah olmuştu. O sırada kapı açıldı. İçeri giren hizmetli bayan:"Günaydın, uyandınız demek."
"Ne oldu bana. Burada ne işim var?"
"Dün gece baygındınız. Tuğrul bey burada kalmanızı uygun gördü."
"Peki kıyafetlerim nerde?"
"Yıkamaya verdik. Sizin için koltuğa giysi bıraktık. Bu arada Tuğrul Bey, uyandığınızda bahçede sizi kahvaltıya beklediğini söyledi."
Ve tekrardan kapıyı kapatıp çıktı.Aman Allah'ım! Ne yapacağım şimdi? Tuğrul beni bekliyormuş, yatağın yanındaki koltuğa ilerledim. Koltuğun üstünde benim için bıraktıkları uzun, beyaz bir elbise duruyordu. Elbiseyi alıp boy aynasının önüne geçtim.
Tuğrul beni bekliyordu, heyecandan kalbim durabilirdi. O etfadayken kalbim kuş misali tatlı tatlı çarpıyor, dünya ise sanki benim için dönüyor hissi verirdi. Ömür boyu onun yanında kalabilirim. Yüzüme bakmasada olur, yeterki onu görebileyim. Böyle birşey işte ona hissettiğim...Peki ya dün gece olanlar... Vazo ne olacak? Olan olmuştu artık, yapacak bir şey yoktu. Cesaretle yüzleşmeliydim bu durumla.
Askılarından indirerek, omuzumdan düşürüp bir çırpıda çıkardım kombinezonu. Yerine benim için bırakılan karbeyazı elbiseyi giydim. Öylesine ince ve yumuşaktı ki sanki çıplak gibiydim. Saçlarımı güzelce toparlayıp, kendime çekidüzen verdim.
Sonra kapıyı açtım ve yavaşça yürümeye başladım. Üst kattan merdivenle aşağıya indim. Tedirgin halim beni korkutuyordu ya bir saçmalık daha yaparsam diye. Sonuçta dün gece burada yaşadıklarım beni fazlasıyla hırpalamıştı. Ön bahçeye doğru yürürken, kızıl vazonun yerine baktığımda, vazonun olduğu bölüme farklı bir vazo konulduğunu farkettim.
Bahçeye çıktım ve biraz ileride Tuğrul'u gördüm. Arkası dönük şekilde masanın başında oturuyordu. Yanında ise sevgilisi vardı birlikte kahvaltı yapıyorlardı. Çok utanıyordum.
Gitmesem mi acaba? Çekip gitsem mi Malikaneden?Diye: bunları düşünürken kapının eşiğinde, arkamdaki sesle irkildim.
"Günaydın."
Arkamı döndüğümde sesin sahibi, dün gece Tuğrul'un yanındaki beydi.
"Nasılsın? Ben Mete. Tuğrul'un arkadaşıyım. Dün gece endişelendirdin bizleri."O sırada kâhya kadın beliriverdi yanımızda. Yine o soğuk edasıyla Mete'ye:
"Sizin gittiğinizi sanıyordum." Kadının mimiklerini dondurmuşlar adeta. Bana baktı yine gözlerini devire devire."Gidiyorum birazdan Meri. Esine bahçeye kadar refakat edip hemen kaçıcam."
Bir anda koluma girip:
"Hadi Esin, Meri her an ısıra bilir bizi." diyerek kahkahayı patlattı.Mete; Bebeksi bir yüze sahip olup oldukça sıcak, şakacı ve samimi biriydi. Onun yanıma gelmesiyle ne bilim bir nebze rahatlamıştım sanki. Bu adam tıpkı bizler gibi sıradan biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELIYS (+18)
Mystery / ThrillerAsırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca ondan başkasını sevemeyeceği tek adam uğruna... İmrenerek baktığı tüm o görkemli hayatın, aslında t...