Çok mutluydum. Bu yanlış biliyorum, birinin felaketine böylesine sevinmek. Ama içimde ki mutluluğu inkâr etmek istemiyordum.
Bunu Nergiz'e hemen anlatmalıydım, onunda mutlu olaçağından emindim.Hemen arayıp buluşmak istediğimi, önemli bir mevzuyu konuşacağımı söyledim. Bana evden çıkamayacağını, istersem evlerine gelmemi söyledi. Vaktim vardı neden olmasın dedim.
Verdiği adres, beni eski bir gecekonduya götürdü. Evin önü çerçöp ve hurdalarla doluydu. Bakımsız, viran sayılabilecek bir konduydu. Evlerinin kapısı üstünkörü türbe yeşiline boyanmıştı ve eski ahşap kapıyı birkaç kez tıklattım. Biraz sonra kapı açıldığında kapıyı açan kişi dört beş yaşlarında küçük bir kızdı.
Utangaç haliyle ve tüm sevimliliğiyle bana bakıyordu. Üstü başı kir pas içinde, saçları bir lastik tokayla arkadan at kuyruğu yapılmıştı. Koluyla akan burnunu silip, az önce yediği şeker yüzünde kurumuş halde duruyordu karşımda.
Utanıp çıplak ayaklarıyla içeri doğru koştu. Daha Nergiz'i sormaya kalmadan yanımda belirdi. Meğerse küçük kız, kardeşiymiş. Biraz sevmek istediysemde korkarak ablasının bacakları arasına girip yüzünü sakladı.
Nergiz sıcacık gülümsemesiyle beni içeri davet etti. Ev o kadar küçüktü ki üç dört adımla salondaydık zaten. Eskimiş ve kir içinde olan kanepeye oturup, evi süzdüm bir süre.Yoksulluk neredeyse evin her köşesine sinmişdi adeta. Yerde eski ve pislikten desenleri kaybolmuş kırmızı bir halı, iki kanepe, küçük birde televizyon vardı.
Perdenin yarısı yırtık, duvarların sıvası dökülmüş, yer yer yoğun rutubet kokusu ve de bir ayağı kırık sehpadan ibaret bir odaydı.
Yaşadıkları derin sefalet her yerden anlaşılıyordu.
Nergiz mutfakta biraz işi olduğunu, hemen döneceğini söyleyip gitti.Derken içeri bir kadın girdi. Ellili yaşlardaydı. Bana itici bir şekilde bakarak, tam karşıma geçip oturdu. Kocaman sütyensiz göğüslerinin ucu, koca göbeğine oturuyordu. Leş kokan teri burnumu yakıyordu resmen. Saçları civciv sarısı, dip saçları bembeyaz ve oldukça esmer tenli bir kadındı. Bir gözü şehla bana bakarak:
"Sen Nergiz'in arkadaşı mısın?" diye sordu çatallı ses tonuyla.
"Evet" diye cevapladım.Kaşının birini kaldırıp, dudağını bükerek: "kız kumandayı getir!" diye, bağırdı küçük kıza. Kumandayı alıp televizyonu açtı. Üvey annesi olduğunu anlamıştım. İçimden; ne çirkin nursuz bir kadın diye geçirdim. Daha çok üzülmüştüm Nergiz'e. Hem evde hem de işte tüm yük ondaydı.
Nergiz bana seslendiği sıra hemen kalkarak yanına gittim. Anca iki kişinin sığabileceği mutfakda akşam yemeği için Patates kızartıyordu. Bana ne konuşmak istediğimi sordu?
Ona Fehmi'yi anlattım. Birden yüzüme bakıp şaşkınlıktan elin de ne var ne yoksa yerlere düşürüverdi.Gözlerini faltaşı gibi açarak:
"Ne diyorsun Esin!!!? Emin misin?!! Yani o olduğundan?"
Bakıcısıyla yaptığım konuşmayı anlattım. Öylece donup kaldı. O da benimle aynı şoku yaşamıştı."Nasıl olur?" diye tekrarlayıp durdu. "Allah'ım sana şükürler olsun" diye mutluluğunu dile getirdi. Birden bana sımsıkı sarıldı. "Esin bu ne demek bilmiyorsun? Bana nasıl bir müjde verdin farkında mısın?"
O da benim kadar mutluydu artık. Ama keşke tek sorunu Fehmi olsaydı. Üvey annesini gördükten sonra anladım ki daha çok üzülecekti Nergiz. Gitmeliyim artık. Tabi ısrar etti yemeğe kalmam için. Kalamazdım. İkimizde şu parti için çok erken saatte kalkacaktık. Salona döndüğümüzde üvey annesinin yanında bir adam oturuyordu. Adam, iğrenç bakışlarıyla beni süzüyordu. İçim sıkılmıştı. Bu evden derhal gitmeliydim. Vedalaşıp hemen çıktım oradan.
Ertesi gün, sabahın ilk ışıklarıyla tüm partiye gideçek olan personeller restorantda toplaştık. Müdür Emirhan Bey, gece ki partinin önemini anlamamız için bizlere küçük bir konuşma yaptı. Derken aracın geldiğini haber verdiler. Hepimiz sırasıyla araçlara binmek için dışarı çıktık. Üç tane siyah lüks araç kapıda arka arkaya duruyordu. Restorandan sürekli olarak araçlara bir şeyler taşınıyordu. Yiyecekler, ordövrler, içecekler taşındıkça taşınıyordu. Bizlerde siyah araçlardan birine binip beklemeye başladık. Araçlar bir bir hareket etmeye başladı. Oldukça uzunca bir yol alarak, nereye gideceğimizi bilmeden hızla ilerliyorduk. Yaklaşık olarak bir buçuk ya da iki saatlik bir yolculuktu. Pencereden etrafa bakındığımda, sağlı sollu çam ve söğüt ağaçlarının olduğu tertemiz asfaltta ilerliyorduk. Söğüt ağaçlarının yaprakları neredeyse asfalta kadar düşmüş, ılık rüzgarla dans ediyorlardı. İnanılmaz huzur verici bir manzara... Bana tıpkı kartpostallardaki resimleri andırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELIYS (+18)
Mystery / ThrillerAsırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca ondan başkasını sevemeyeceği tek adam uğruna... İmrenerek baktığı tüm o görkemli hayatın, aslında t...