BİLİNÇ

3.1K 238 48
                                    

Müzik:The long goodbye

Hasan ısakkut

Tüm hayallerim ıslak kumlar gibi akıp gitmişti avuçlarımın arasından. Gözlerimin önünde eriyerek bir bir yok olmuştular.
Gökyüzünün en üst katmanlarına çıkarıp dünya ya en tepeden bakmanın ne demek olduğunu ve toz pembe bir hayatın dayanılmaz hafifliğiyle gezindirmişti bulutların arasında beni.

Tam mutlu oldum derken hızla bıraktı beni aşağıya.
Düşerken son sürat düşündüğüm tek şey çakılacağım an, yaşayacağım acıydı.
Ne kadar canımın yanacağını hesaplamaktı.
Şimdi ne olacaktı?
Onsuzluk mu? Gururum mu?
Hazır mıyım bedenimden, ruhumdan onu silmeye?
Aşk ve gurur arasında bir yerde sıkışıp kalmıştım.
Ama hayır, asla bir aslın kopyası olmayacağım...
O an Bahramı düşündüm. Şimdi anlayabiliyordum acısını, ızdırabını aldatılmışlığın verdiği güvensizliği.
Onun kadar zalim olmasamda anlıyordum. Kızgınlığı aslında Humaya değildi, kendisineydi. Gerdanlığın gerçeği göstermesine gerek yoktu ki, o zaten Humayın kalbini görüyordu.

Bazen aklımızı kandırmaya çalışır, başka bir şeye inandırırız. Oysa ki aklımızında bizi kandırdığı gerçeğini fark ettiğimizde işte o zaman uyanır, aklımızın gerçekleri asla yok etmediğini, sadece vakti gelene kadar sakladığını anlarız.

Humayın onu aldattığını hep hissediyordu, sadece yüzleşmekten korkuyordu. Kaybetmek korkusu bazen istemsizce bazı şeylere boyun eğmemizi, kabullenmemizi sağlıyor. Gerdanlık gerçekti ama ben ve Bahramın ortak yönü ikimizinde aşkı imitasyondu...

***
Gitmeliyim, buradan uzaklaşıp kendi köhne dünyama geri dönmeliyim.

Kendimi toparlayıp odasından çıkararak hızla dışarı çıktım. Efirusuma veda etmeliydim. Sımsıkı sarıldım dostuma. Üzüntümü seziyordu sanki. Hiç bir insan oğlunun anlamadığı kadar iyi anlıyordu beni.

"Seni çok özleyeceğim dostum. Keşke seni de götürebilseydim ama bu imkansız biliyorsun. Ahh! Efirus canım çok yanıyor. Korkuyorum çok korkuyorum. Kendine iyi bak dostum..."

Onunla vedalaşmak gerçekten çok zordu. Odama çıkıp buraya ait ne varsa çıkardım üstümden. Dolabı açıp buraya gelirken giydiğim giysileri giyindim. İlk geldiğim gün nasılda utanmıştım üstümdeki hırkamdan. Şimdi ise hiç bir anlamı olmadığını anladım. Çantamı alarak son kez indim büyük merdivenlerden aşağıya. Dışarı çıkıp şoförü çağırttım.
O sırada Nancy bir kaç arkadaşıyla oturuyordu bahçede. Beni görünce hemen yanıma gelerek etrafımda bir kaç tur attıktan sonra gülmeye başladı.

"Demek gidiyorsun. Aferin, buralar senin yerin değil. Bunu anlaman senin için en doğrusu. Ne sanmıştın, seni seveceğini mi?
Aptalsın, senin gibileri mutfağımıza bile sokmayız. Şimdi geldiğin yere geri dön"

Haklıydı en başından beri tüm söylediklerin de. Ne sanmıştım ki?
Arabaya binip şoföre gidelim derken yine de içim sızlamıştı.
Hızla hareket ettik. Evime dönüyordum. Her şey ardımda kalmalı. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu.

Şatoyu bir kaç kilometre geçmiştik ki karşıdan bir araç hızla bize doğru geliyordu. Şoför arabayı kenara çekip durdu.

"Neden durdun?"

Cevap vermesine gerek kalmadan kapım açıldı.
Tuğrul eğilerek:

"Nereye Esin, neler oluyor!?"

Arabadan çıkarak:

"Gidiyorum"

"Neden ne oldu biri birşey mi yaptı? Kim kim ne yaptı söyle!?"

ELIYS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin