(Ben girdiğim hiçbir savaşın sonunu düşünmedim. Bazen yaşadığımız yenilgiler asıl zaferin ta kendisidir. Büyük zaferler büyük bedellerle yaşanır maalesef. Yeri geldiğinde kendimi dahi kurban seçmekten asla korkmadım. Evet, korku her zaman asıl ve gerçek düşmanım oldu)
***
Sabahın erken saatlerinde, Sera kahvaltı tepsisiyle içeri girdiği sırada, Esin yatakta gözleri açık bir vaziyette ve yaşayan bir ölüden farksız, öylece yatıyordu. Sera usulca yanına yaklaştı. Onun bu durumundan aldığı keyfi yüzünde saklamaya çalışsa dahi, hain tarafı baskın kalıyor sinsi gülüşünü saklayamıyordu."Günaydın, kahvaltınızı getirdim"
Zavallı kız, boş gözlerle donup kaldığı yerden kıpırdamadan duruyordu. Vücuduna sirayet etmiş tüm acılar sanki gözlerinde birikmişti.
Meri ise arkasında bekliyor, ilaçlarını aldığından emin olmak istiyordu. Esin kendi başına hiçbir şey yapabilecek durumda değildi. Sera yanına sokularak:"Hanımefendi biraz temiz hava almak ister misiniz?"
Esin'nin cevabını beklemeden boydan boya uzanan kadifemsi perdeleri aralayarak, iki kanatlı pencereyi açar. Zorla kolundan tutup zar zor yürüyebilen kızı yatağından çıkarıp doğruca pencereye yaklaştırır. Kızcağızın ayakta duracak hali dahi yoktu. Ona temiz hava aldırmak bahanesiyle, gerçekte yapmak istediği şey avluda bulunan kocasının misafir kadınlarla nasıl oynaştığını göstermekti. Kız tepkisiz bir süre öylece bakar, ardından zayıf, cılız sesiyle Sera'dan onu yatağına götürmesini ister.
Sera aşağılık gülüşüyle Meri'ye bakar sezdirmeden.
Onu yatağına bıraktıktan sonra kahvaltısını vermek ister ama Esin yiyemiyeceğini ifade ederek tepsiyi eliyle hafifce itekler. Meri iki kolunu arkasında bağlamış halde, salına salına yanına sokulur ve Sera'ya çıkması yönünde başını hafif kırar. Bir süre yatakta yatan bitkin, tükenmiş zavallı kadına bakar."Hayat çok acımasız değil mi? Bazen herşeyi bırakıp gitmek gerek. İllaki yorgun bacaklarınızla gideceğiniz yerlerde vardır. Bu dünyanın dışında bir yer mesela"
Boynu aşağıda olan kız sadece donuk gözlerini yukarı doğru yükselterek, derin ve korkunç bir halde ona bakar.
Meri bu bakışı hiç sevmemişti. İçini ürperten bir şeyler vardı o gözlerde. Başka bir söz etmeden odasından çıkarak kapısını kapattı...***
Yeni yılın heyecanı herkesi sarmıştı. Tuğrul'un şatoya elli kilometre uzaklıkta olan dağ evinde, görkemli yeni yıl ve öncesinde yapılacak av partisi için konuklar daha günler öncesinden şatoya gelmişti. Tuğrul'un en yakın dostları, Mete ve Nancy'nin arkadaşları, Şura'nın anne ve babası davetliler arasında olup birkaç gün öncesinden şatoya gelinmişti.Şatonun ışıltısı kilometrelerce ötedeki kasabalarda bile rahatlıkla görülebiliyordu.
Etrafında bulunan asırlık koca ağaçlar dahi ışıl ışıl yanıyorken geceyi gündüze çeviriyordu.Konuk sayısı bir hayli fazla olması sebebiyle sürekli olarak yeni geçici çalışanlar alınıyordu. Smokinli uşaklar kapıda her konuğa reveranslar yaparak bu koca yapının ağırlığına yakışır şekilde saygılarını ifade ediyordular. Her misafire kendi kültürüyle, titizlik içinde hizmet edilip memnuniyetleri sağlanıyordu.
Akşamları boydan boya verilen zengin ziyafetler orada bulunan tüm burjuva kesimini fazlasıyla memnun ediyordu. Arada ise Mete tıpkı bir müze misali konuklara koca şatoyu gezindiriyordu. İçinde bulunan eşsiz ve paha biçilmez objelerin geçmişini bir bir anlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELIYS (+18)
Mystery / ThrillerAsırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca ondan başkasını sevemeyeceği tek adam uğruna... İmrenerek baktığı tüm o görkemli hayatın, aslında t...