DÜĞÜN 1.

3.7K 198 74
                                    

Kocaman bir sis bulutunun içinde yürüyorum sanki. Sesleri duyuyorum ama görüntüler tamamen kapalı. Bir gün mutlaka ama mutlaka bütün sırları bir şekilde çözeceğim. Bedeli ne olursa olsun...

O imza beni benden almıştı.
O gün şatonun kuzey cephesinde, tüm o kadın portrelerinin altına atılan imzaların birebir aynı olması beni çok şaşırtmıştı. Günlerce nasıl olabilir? Diye mantıklı bir sebebi olduğunu düşündüm. Ama mantık dışıydı. Farklı tarihlere ait olan resimlerin tek elden çıktığı gerçeğini, kanıtlayamasam da emindim.
Şimdi Tuğrul nasıl olur da aynı teknikle, aynı imzayı kullanabilmişti?

İmzayı gördüğüm an yüzüm bembeyaz kesildi. Endişeli ve korku dolu gözlerle sadece Tuğrul'a bakıyordum.  Yaşadığım şokun etkisiyle geri geri yürümeye başladım, ta ki duvara yaslanana dek. Tuğrul ise benden daha şaşkın bir haldeydi. Hızla yerinden kalkarak yanıma geldi. Yüzüme anlamsız ve garipser bir tavır ile bakıyordu.

"Neyin var Esin? İyi misin? Resmi mi beğenmedin? Söyle Esin sorun ne?"

Yüzüne baktım ve sadece iki cümle döküldü dudaklarımdan.

"Kimsin sen?"

Tuğrul elini çeneme doğru uzatırken, elini hızla çektim.

"Esin bu da ne demek oluyor? Kim olduğumu biliyorsun?"

"Bilmiyorum! O imzayı daha önce de gördüm. Şatonun kuzeyindeki, koridor boyunca uzanan yan yana dizili olan tablolarda. Tüm tablolarda aynı imza vardı. Üstelik tüm portreleri aynı kişi çizmişti. Şimdi anlat bana bu nasıl mümkün olabilir"

Elleriyle kollarımı sıvazlarken bir yandan da beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Dinle beni her şeyin mantıklı bir açıklaması var. Keşke bana daha önce sorsaydın tüm bunları. Cevabı olmayan sorular yok ben de. Otur istersen sana izah edeyim"

Zar zor sakinleşmiştim az da olsa. Salonun içinde turlarken konuşmaya başladı.

" Takdir edersin ki güçlü ve de soylu bir aileye mensubum. Bizim gibi ailelerin kendilerine ait nişaneleri olur. Bu bazen bir mühür, amblem ya da semboldür. İşte bu imzada bizim aile sembolümüz. Tüm atalarım aynı imzayı kullanırlar"

"Peki ya resimler? Tüm o tabloları kim yaptı?"

"Sabırlı ol herşeyi anlatacağım. Tanrı bize muhteşem bir yetenek bahşetti. Atalarımdan bana kadar gelen bir yetenek. Hepsi iyi ressamlardı. Tabi bu da elit kesimin resimlerini yaptırmak için birbiriyle yarışmasına neden oldu. Tüm atalarım kendi zamanlarının aristokrat kadınlarının yüzlerini resmettiler. Her birini ayrı ayrı. Evet tablodaki tüm o kadınlar kendi zamanlarına ait asilzadeler ve soylu kadınlar. Sonunda bu durum bir koleksiyona dönüştü. Hepsi bu, gördüğün gibi bir enteresanlık yok"

Söyledikleri her ne kadar mantıklı olsada, kesinlikle yalan söylediğini biliyordum. Ama bunu asla ispatlayamazdım. İspatı olmayan bir konuda da diretmem saçmalıktı. Aksi halde benim paranoyak bir manyak olduğumu düşünmesini de istemiyordum. Yine de şiddetle anlattıklarının gerçekle en ufak bir bağlantısı olmadığından emindim. Konuyu kapatmaktan başka bir çarem yoktu. Sonrasında hüzünle kendisine baktım:

"Peki ya bu tablo, oda mı oraya asılacak?"

Ciddi bir edayla:

"Hayır. Onu yatak odamızın duvarına asacağım. Her gün orda oluşunun bana vereceği mutluluğu yaşayacağım."

Dediği gibi de yaptı. Etrafını altın işlemeli bir çerceveyle yatak odamızın, hali hazırda olan aparatına taktırdı. Üstünede küçük bir aydınlatıcıyla bütünledi. İtiraf etmeliyim ki muhteşem bir işçilik çıkarmıştı. İki dakikadan fazla baktığınız zaman resmin canlanacağını sanırdınız. Bu sebepten tabloya asla uzun süre bakamazdım. Bazen de baktıkça sevgilisinin tablosunu görür gibi oluyordum. Peki ama ona ne oldu? Nasıl ölmüş olabilir? Onu hala özlüyor mu acaba? O kadını çok ama çok merak ediyorum. O tüm diğer tablolardan farklıydı. Kadının yüzünde öfke ve nefret vardı adeta. Peki ama kime karşıydı öfkesi? Tuğrul onunla ilgili hiç konuşmak istemiyordu. Yüzünü vücuduna resmedecek kadar sevmişken, neden onunla ilgi konuşmaktan hep kaçınıyordu. Kim di o kadın?
Kim bilir belki birgün öğrenebilirim...

ELIYS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin