Selamlar!
İlk bölümümüz ile karşınızdayız efendimmm
Lütfen fikirlerinizi duygularınızı belirtmeyi unutmayınız :)
Gönlünüzden geçiyorsa oy da verebilirsiniz geçmiyorsa aamaaaan boş verin dhshshshHee bir de bölüm öncesi bir not bırakmak istiyorum:
🌟Gülbeyaz değil Gökbeyaz.Ama nasıl gönlünüzden geliyorsa öyle söyleyin okuyun elbette canlarım, malum, ha bu yazancığınızın değişik isimler konusunda biraz takıntısı var (Gazâl'in hâlâ nasıl okunduğunu bilmeyenlerin gözü yaşlı dhdhhd)
Ay çok konuştuuum, karşınızda...
Yılan'ın Kızı İlk Bölüm:
"Yaralar ve Yarınlar"
Kapıyı açtılar. Elinde valizi, uzun boylu, geniş omuzlu, heybetli bir adam çıktı dışarıya. Şöyle bir kolaçan etti etrafı. Gözlerinde birçok ifade, birçok insan, birçok bakış, birçok anlam vardı. Gözlerinde yeni doğmuş bir bebeğin ürkekliği, gözlerinde savaş meydanındaki bir komutanın cesareti, gözlerinde çaresizlik, ama gözlerinde ümit, gözlerinde belli belirsiz bir heyecan kıpırtısı, bununla beraber gözlerinde derin bir yılgınlık...
Durdu. Yutkundu. Derin bir nefes çekti ciğerine. Sanki son nefesini alıyormuş gibi. Aldığı, boğazına, genzine, ciğerine doldurduğu bu havayı bir daha asla veremeyecekmiş, bir yenisini asla alamayacakmış gibi.
"ALLAH'ım..." diye fısıldadı, fısıldayışı bile gür, fısıldayışı bile güçlüydü.
Pusat Ali Şahoğlu'ydu o.
Dört yıl sonra özgürdü.
Kapadığı gözlerine yaşlar doldu. Mutlu muydu? Hüzünlü müydü? Öfkeli miydi? Korkak mıydı? Olacaklardan mı korkuyordu? Dönüşeceği adamdan mı korkuyordu? Bunların hepsini bir mi taşıyordu omuzlarında? Pusat Ali Şahoğlu idi o... Otuzunda, dağ gibi bir adamdı şimdi. Buraya yirmi altısında yiğitken girmişti. Mapushane tozunu, kokusunu, darlığını, sıkıntısını ciğerlerine kadar yaşamıştı. Pusat Ali idi o... Buraya giderken merhametli bir adamdı. Canından çok sevdiği bir dostu vardı. Gözünden sakındığı bir sözlüsü. Bir de Gökbeyaz vardı. Buraya giderken başı dikti. Sırtı pekti.
O başını öyle bir eğdirmişlerdi ki şimdi... O sırtını öyle bir hançerlemişlerdi ki!
Pusat Ali Şahoğlu'ydu o.
Dört yıl sonra çıkmıştı buradan. Dört koca yıldır evini ocağını görmüyordu. Babasının kabrine gitmiyordu. Söğüdüne sırtını yaslayıp ta bir türkü tutturmuyordu. Gökyüzünü doya doya, uçsuz bucaksız görmüyordu. Dört sene mahpus, bir adamı ne hale getirirdi? Peki Pusat sadece cezaevine mi mahpus olmuştu? Yoksa canını kırıp geçiren, damarlarında akan kanı zifte kesen bir ihanete mi? Kimin cezasını çekmiş, hangi suçun bedelini ödemişti?
O.. Bir insanın katiliydi. Yanlışlıkla olmuştu. ALLAH'ın verdiği cana kıymak istemezdi, can verirdi de bunu yapmazdı; ama olmuştu, Pusat katil olmuştu.. O bir namussuzun katiliydi.
Peki Baran? Suna?
Onlar, Pusat'ın güvenini, dostluğunu, sevgisini kıyım kıyım kıyıp öldürmemişler miydi?Pusat katildi peki onlar neydi?
Pusat katildi, onlar değil miydi?
Pusat çıktı. Şimdi başı göğe doğru kalkmış, gözleri yumuk, burnundan aldığı derin nefesler mermer gibi göğsünü şişiriyor, yutkunuşlarıyla adem elması inip kalkıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...