Bölümü o kadar zor yazdım bitirdim ki.
Neyse.
Biraz bekledik. Hemen başlayalım.Not: bol bol fikirlerinizi düşüncelerinizi paylaşınız, elimden geldiğince oluyor ve cevaplıyorum...
Karşınızda, YK yeni bölüm:
'Çıkmaz Yolʼ
Gökbeyaz'ın yüzüyle, gözüyle, gözündeki yaşıyla, çehresindeki o matem kuşları gezdiren ifadesiyle, aralanmış dudakları, hafifçe kalkmış kaşları, titrerken birden duran kirpikleriyle donup kalışının dokuzuncu dakikası doluyordu.
Dokuz dakikadır odaya sadece nefes alıp verişleri ve hızla kanla birlikte sızı pompalayan kalplerin sesi doluyordu. Bir de dışarıda dur durak bilmeden esen gürleyen rüzgar, camları döven yağmur damlaları, gök gürültüsü, fırtına... Pusat, kızdan yavaşça birkaç adım geri çekilmişti. Ona bakmaya kıyamıyor, ona bakmaya korkuyor, ona baktıkça kanından kan çalınıyordu ama aynı zamanda da gözünü kulağını ondan alamıyordu. Çakan şimşekler sıkı aralık duran perdelerden içeri odaya sızıyor, odayı aydınlatıyordu; Gökbeyaz'ın zaten beti benzi atmış yüzünü daha bir beyaza boyuyordu. Mavi gözlerinde ucu bucağı gözükmeyen bir şok, ve acı, ve tiksinti, ve korku, ve öfke, ve hüzün... duygu deryası çırpınıyor, köpürüyor, yanıyor sönüyordu.
Yutkundu Pusat. İçinden saymaya devam ediyordu. On dördüncü dakika.
Ne tek kıpırtı var, ne tek kelam... Sanki taş kesilmiş duran Gökbeyaz'dan canı çok yanmasına rağmen onu bu halde görmek diri diri canlı canlı yanmak olmasına rağmen gözünü, kulağını, canını... Pusat ondan çekemiyordu.
On dokuzuncu dakika.
Özür dilerim, diye fısıldadı içinden. Günlerdir her sıkıştırışında, her soruşunda içinde kor ateşler kaynamıştı. Ona belli etmemeye çalışmış ama ölmüş ölmüş dirilmişti. Nasıl söylerdi? Nasıl söyleyebilirdi? Nasıl diyebilirdi ki...sen..yıllardır evinde değil... zindanında uyumuşsun. En güvenli olduğunu sandığın yer...aslında sana en büyük zararı verenlerin barındığı yermiş. Ben seni kimden nasıl koruyacağım diye fellik fellik düşünürken içeride, kimleri kimleri gece gündüz kendimle birlikte uykusuz bırakırken... Sen sokaklarda korka titreye gezip, sonra eve gelip bir oh çekerek odana sığınırken... Aslında orası... Orası senin değil, sana kast edenlerin eviymiş, nasıl diyebilirdi?!
Ama demişti. Demişti işte... Bunu yapması gerekiyordu. Gökbeyaz'ın yüzleşmesi gerekiyordu. Çünkü bu darbeyi alacaktı, başka yolu yoktu ve bekledikçe merak içini kemirecek, zayıflayacak, öğrendiğinde ve darbeyi aldığında; ayakta duramaz olacaktı.
Gökbeyaz ne kadar erken öğrenirse Pusat da o kadar hızlı harekete geçebilecekti.
Gökbeyaz ne kadar çabuk karşılaşırsa, toparlanmak için o kadar çabuk adım atacaktı.
Bir sürü sebep vardı aslında bunu şimdi öğrenmesi için ama... Ama şu an hiçbiri Pusat'ı teselli etmiyordu. Çünkü gözleri önünde Gökbeyaz... Tekrar o anı, o günü yaşıyordu... Yaşıyor ve nasıl, diyordu. Nasıl yani? Bana bunu yapan... Nasıl.. Nasıl yani?
Nasıl diyordu, neden diyordu.. Diyor, diyor cevap alamıyordu. Pusat bunu biliyordu. Kendinden biliyordu. Öğrendiği gece kayayı yumruklamış, o da neden diye sormuştu; neden yaptınız ulan bunu bize... Düşünmüş, düşünmüş bir cevap alamamıştı. Hâlâ daha neden bulup haa, tamam diyememişti. Böyle bir şeyin nedeni olamazdı. Gökbeyaz'ın bir anlık titremesinin bile hesabını onlar Pusat'a veremezdi. Ne olabilirdi? Nasıl bir sebep? Hastalık, üvey ana kini, kuma çocuğu olmasından doğan nefret (ki aslında kuma falan yok ortada) , saplantı bilmem ne... Pusat, bunların hiçbirini yeterli bulmuyordu. Gidip çıplak elle bu işin içinde kim varsa onun boğazına sarılmak için canı gidiyordu da, onu önce ALLAH korkusu ve sevgisi, sonra da şu karşıdaki kız durduruyordu. Günlerdir içi içini yemesine, bir saniyede milyon kere 'neden ulan nasıl ulan' diye sormasına, her tek başına kaldığında kanlı gözyaşı akıtmasına rağmen mucize olarak Gökbeyaz'a belli etmemesi, kendinde bu gücü bulması da işte onlardandı. Gökbeyaz'la konuşurken, gülerken, ona kuymak yaparken, onu Sahilköy'deki evine götürürken, o yukarıda uyurken sakin kalabilmesi... Az önce Baran'ı gördüğünde onun üstüne atılmak yerine kendini durdurabilmesi... Hep onlardandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
Ficción GeneralPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...