Selam!
Nasılsınız?
Umarım hepiniz iyisinizdir. Eğer sınava girenler ve yarın girecekler şu an okuyorsa, yahut daha sonra okuduysa umarım her şey çok güzel ilerlemiştir 💚
Uzun bir aradan sonra bu sayfalarda beraberiz. Yılanın Kızı'nı çok özlemişim. Yazarken fark ettim. Bundan sonrasında kaleme hiçbir ket gelmemesini umuyorum. Ay pek bir şey de söyleyemiyorum. İnanır mısınız kendi duygularımı yazıyla veyahut sözle pek kolay ifade edemem. Başkasının ağzından yazarken sorun yok ama insanın kendi 'duygu'ları olunca iş değişir ndjjdndh
Sizi çok bekletmeyeyim.. Karşınızda:
'Zulüm'
Kaç saat oldu bilmiyordu Gökbeyaz. Bileğindeki saate bakmayı çoktandır bırakmıştı. Kolunu omuzuna sımsıkı dolamış ve çok mühim olaylar olmadıkça bedenini bedeninden uzaklaştırmayan kocası, amcaları, ağabeyi, tazecik çiçeği burnunda erkek kardeşi, Dilay ve Seda ile beraber koridorda bekleştiklerinin kaçıncı dakikası, kaçını saniyesiydi? Artık saymıyordu.
Birçok insan gelip gitmişti saatlerdir. Mirkelam, Aliye ve Behice Şahoğulları, Sait... Ceylan evi boş bırakıp çıkamamış ama aramıştı. Hepsi bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyorlardı ve hepsi aynı donuk, zorlama tebessümle beraber kısacık bir 'sağ ol, hayır' ı duyuyorlardı Gökbeyaz'dan. Ve sonra hemen peşine oldukça kısık bir ekleme:
'şey sadece... dua edin, olur mu?'
Pusat Ali, belki içeriden sağlıkçı arkadaşları vasıtasıyla bir bilgi alabilir diye Seda hariç tüm aile bireylerini göndermişti. Amaç hastanede kalabalık yapmamalarıydı. Dilay ne olursa olsun, herkesten azar da işitsem Gökbeyaz'ı bırakmamaya kararlıyım diyip kök salmış hiçbir yere kıpırdamamıştı. Oktay ve Cevdet'in, Baran'ın da hiçbir yere gitme niyetleri yoktu. Aslanlar gibi yeğenlerinin, kardeşlerinin yanındaydılar.
Ferda Çakır ambulansla yetiştirilmişti hastaneye ve apar topar ameliyata alınmıştı. Bu koşturmacayı görene kadar ciddi bir şey olduğunu tahmin etmemişti Gökbeyaz. Ama ne zaman ki ameliyathanenin soğuk ve itici, ürkütücü kapısının önünde beklemeye başlamışlardı o zaman gerçeği belirgin biçimde fark etmişti.
O, içerideydi ve.. bir tehlike çemberindeydi.
Ne düşünmesi ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Kalbi acıyor, çok acıyordu. Dilinden ve yüreğinden dualar eksik olmuyordu. Bunu her insan için yapardı. Tehlikede olan her insana, o kendi düşmanı da olsa dua ederdi. Fakat kalbindeki acı farklıydı. Çok farklı. Birçok şeye, birçok hisse aynı anda yetişmeye çalışır gibi saatlerdir hızla çarpıyordu kalbi. Bir an olsun yavaşlamamıştı. Pusat hissedip de onu buradan uzaklaştırmasın diye ondan bile isteye ve mümkün olduğu kadar uzak duruyordu.
Hüzün vardı kalbinde. Dallı budaklı çok boyutlu bir hüzün. Kendisine üzülüyordu, çocukluğuna üzülüyordu. Bedirhan'dan ayrı büyüyüşüne üzülüyordu. Bedirhan'ın ondan ayrı büyüyüşüne, yokluk içinde büyüyüşüne, babasının mezarını bir kere bile göremeden büyüyüşüne üzülüyordu. Sonra içerideki kadına üzülüyordu. Ne olursa olsun bir insandı o ve canıyla cebelleşiyordu...
Korku vardı kalbinde. Ya ona bir şey olursa? Ya yüzleşemeden giderse? Ya sorularımın cevaplarını alamazsam? Ya içimde ölene kadar doldurulamayacak bir eksiklikle beni bırakıp giderse?
Acıma vardı kalbinde, sonra endişe vardı, sonra neler neler... Fakat hepsinin üstünü dışarıdan bakılınca belli olmayan bir donukluk örtüyordu. Dışarıdan biri görse, kıza bak kıza, anası ameliyatta ama onun umurunda değil der kınardı belki. Ama onu iyi tanıyanlar; iki kız arkadaşı, abisi, amcaları ve kocası onun bu halden çok fazla etkilendiğini görüyor ve kara kara düşünüyordu. İşin tuhaf tarafı... Gökbeyaz'ın gerçek halini ve Bedirhan da anlamıştı. Onu daha yeni tanımasına rağmen üstelik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...