Sevda Güvercini

16.9K 1.2K 647
                                    

Öabt sınavına girecek olanlara süüürrppriiiiizzz ahshahha
En yakın arkadaşım sizden dua istedi. Ben onun kadar çalışmadım ama arada bana da edebilirsiniz :)

Bu bölüme, bir sonraki bölümün gelmesi için sınır koydum. 450 oy, 350 yorum. Sınır geçildiğinde görüşürüz diye umuyorum :)

Duygu ve düşüncelerinizi lütfen pasaj aralarında benimle paylaşınız diyerekkk bölüme geçiyoruuuum; karşınızda:


'Sevda Güvercini'

Gökbeyaz karşısındaki adamı izledi.

Yüzündeki o aşina olduğu ciddi ifadenin buz gibi donmasını, gözlerinin diplerinde bir şeylerin çatlamasını, dudaklarını sımsıkı birbirine bastırmasını, çenesinde bir küçük kasın belirmesini, telefonu kulağına tutan elinin, cihazı delirmiş gibi sıkmasını.

Şaşırdı. Kaşlarını çattı. Pusat Ali öyle kolay öfkelenen adamlardan değildi. Çabuk alışmazdı onun hisleri, çabuk tutuşmazdı. Kendine son ana kadar hakim olurdu. Öyle birkaç saniyede delirmezdi. Değil ki, çok önemli, çok ağır bir şey olsun... Bu telefonun karşısından duyduğu neyse şimdi, öyle bir şey olmalıydı. Ama işte neydi? Onun yüzünü, duruşunu böyle kısacık zamanda değiştiren kimdi şimdi?

Gökbeyaz öyle düşünmeye, sorunun cevabının peşinde yorulmaya başladı. Pusat, telefonu açalı neredeyse bir dakika olmasına rağmen hâlâ cevap vermiyordu. Telefonu kulağından indirmiyordu da.

Birden yumuşadı yüzü. Kıpırdanma oldu gözlerindeki çatlaklarda. Bakışlarını Gökbeyaz'a kilitlenmiş kalmıştı. Birbirine bastırdığı dudaklarını araladı, ve tek bir şey söyledi:

"Hay hay."

  Telefonu kulağından indirip cebine koyarken, Gökbeyaz şaşkındı. Bir an içinde fırtına kaplanan çehresi, şimdi güneş güneş, ışık ışıktı adamın.

"Kim o?" diye sordu. Pusat Ali neden ve nasıl böyle olmuştu? Merak, kızın tüm hücrelerini ele geçirmişti neredeyse.

Pusat gözlerini telefonu kapadığından beridir üzerinden çekmiyordu. Ve anlam veremediği bir biçimde, çok yoğun ve çok keskin bakıyordu. Öyle keskin ki, sanki Gökbeyaz'ın teninden kanlar damlayacaktı şimdi yere. Kızın kalbi hızlandı. Gökler konmuştu üzerine. Bir çift göğü taşıyordu.

"Eski bir arkadaşım."  dedi Pusat. Sesi sakindi. "Sanırım benimle görüşmesi gerekiyormuş. Acilen."

Gökbeyaz, şimdi de göğsünde dalga dalga yayılan acı bir şeyle burun buruna geldi.
"Gidecek misin?" diye sorduğu zaman, sesi amma da kısık çıkmıştı. Sanki gitmemesi için yalvarır gibi. Bu, ona zayıflık gibi göründü. Pişman oldu, utandı, duruşunu ve bakışını sağlamlaştırdı.

Pusat,
"Gitsem iyi olacak." dedi kısacık. Sonra, kararlı bir tavırla ekledi: "Ama eğer kötü hissedeceksen... hayır gitmem."

Gökbeyaz Pusat'ın gitmesini istemiyordu.
O arkadaşı kimse, ona ne söylediyse Pusat'ın canı sıkılmıştı. Daha fazla sıkılsın istemiyordu.
Fakat başka bir yönden de, Pusat'ın gitmesi gerektiğini adı gibi biliyordu.
Çiftlikte Pusat'sız kalmak istemiyordu ama Pusat'ın yanında da, gönlünün dil bağı çözülüyordu. Deli ırmak gibi çağıldıyordu içindeki hisler ve düşünceler... ona her bakışında, geçmişi ve şimdiyi aynı anda yaşıyordu Gökbeyaz. Geçmişte ve şimdideki duyguları, hisleri onu yoruyor, yıpratıyor, savuruyordu. Bir şeylere doğru itiyordu Pusat'la bu çiftlikte olması onu. Kaçmak istediği, yüzleşmekten korktuğu bir şeylere. Aslında sezinlediği ama görmek istemediği bir şeylere.

Yılanın Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin