Selam.
Eğer ekleyebildi isem, medyada Pusat'ın çalışma odasına yaptırdığı dekor var.
Özlemişim beee. Fark ettiyseniz yine bir hafta dolamadan geldim. Aah ah. Neyse.
Haydi yorumlarda buluşalım :)
Karşınızda;
'Bakmak ve Görmek'
Pusat Ali mutfağa girdiğinde; Gökbeyaz başında mavi yazması, üzerinde elbisesinin üzerine geçirdiği mutfak önlüğü, son hazırlıklarını yapıyordu. Adam ona içi giderek baktı, mutfaktaki yemek kokularının bile bastıramadığı kokusunu soludu ve karısıyla kurumlana kurumlana,
"Geldiler." diyerek onun yanına yürüdü.
Kız ona döndüğünde güzel mavi gözleri irileşmiş, dudakları panikle aralanmıştı. Aslında dakikalardır gelmelerini bekliyorlardı ama yine de heyecanlanmamak Gökbeyaz için elde olan bir durum değildi. Elleri belindeki önlüğü çözerken,
"Geldiler mi?" diye sordu tizleşen sesiyle.
Pusat onun bu haline sırıtarak baktı.
"Geldiler yavrum." sonra da elini uzatarak kızı belinden yakaladı ve kendine doğru çekti; "Az bir gel yamacıma da heyecanından öpeyim-"
Yanağından kuvvetli bir öpücük aldığı ve mutfak bunun sesiyle yankılandığı zamanla eşdeğer olarak, Gökbeyaz:
"Pusat! Amcamlar gelecek!" diye panikle hafifçe sesini yükseltti.
Bu, adamın kızın tuttuğu çenesini ve sarıldığı belini bırakması için yeterli bir uyarıydı. Sırıtarak uzaklaşırken Gökbeyaz ona çocuğunu kınayan bir anne bakışıyla bakıyor ve üzerindeki önlüğü boynundan çekip çıkarıyordu.
Çakır evindeki, Baran'ın toparlanmasını bekledikleri bir haftalık süre bitmişti. Hatta bir haftadan da fazla, bugün tam dokuzuncu günün akşamıydı. Baran eve geldiği günden bu yana aile fertlerinin de, doktorların da beklediğinden çok daha hızlı toparlamıştı. Destek almadan ve hızlı yürüyebiliyor, günlük faaliyetlerini artık kolayca yerine getirebiliyordu. Dışarı çıkıp bir kilometre yakındaki tarlalara kadar bile varıp gitmişti. Sadece eğilip kalkarken zorlanıyor, canı acıyor ve dudaklarının arasından en fazla bir tıslama çıkıyordu fakat bunun haricinde rahattı.
Namazları oturarak değil de ayakta kılmanın, kılabilmenin de büyük bir nimet olduğunu; kazadan önceki hayatını ne kadar şükürsüz yaşadığını fark etmişti bu süreçte Baran Çakır. Bu yüzden yeniden kazandığı her işlevde, şükrünü artırıyor ve artık dünyaya bambaşka, arınmış ve her işin olumlu bir tarafını gören gözlerle bakıyordu.
Bir hafta oluyordu, Şahoğlu ailesi tam dört sene sonra Çakır ailesinin evine gelmişti ve bir aile yemeği yenmişti. Dört sene öncesi gibi, kalabalık, koskocaman bir aile... Gökbeyaz da Pusat da iki aileye yüreklerinde tarif edemedikleri hislerle bakmışlardı. Birbirlerine alabildiğine tanıdık, ama bir o kadar da alabildiğine uzak olan insanlardı o gece, bir çatı altında toplanmış olan. İlk başta biraz zorlanmış, ama sonra konuşmalar daha gönüllü ve daha meraklı hale gelmişti.
Ne olursa olsun, Şahoğulları, eğer Pusat unuttuysa geçmişi unutmaktan başka bir şey yapmayı kendilerine hak görmüyorlardı. Gökbeyaz, oğullarının karısı, biricik gelinleri bu evin kızıydı ve artık bu üç adama cepheli davranmak onu da kırmak demekti. Bu yüzden önce Mirkelam ve Cevdet derin bir muhabbete dalmışlardı, sonra Oktay, en son Baran. Sait de Pusat gibi kaza vesilesiyle Baran'a olan sevgisinin dargınlığından büyük olduğunu hatırlayanlardandı. Özlü sözlerle laf sokmamıştı o gece, konuşulanlara dahil olmuştu. Gökbeyaz o gece nasıl mutlu olduğunu; Pusat da o akşam yemek sofrasında olmasına rağmen, 'nasıl şöyle yaptılar, gördün mü?' 'abimle Sait nasıl kahkaha attılar duydun mu?' diye ona nasıl hevesli hevesli anlattığını halen daha en keskin biçimiyle hatırlıyordu. Adamın karnının üzerine yatmış neşeyle gülerek bıcır bıcır söylüyor, Pusat da anlatılanları bilmiyormuşçasına büyük bir merakla onun gün sarısı saçlarını okuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...