Bölümler düzenleniyor. Pusat karakteri, hapishanede 4 yıl kalmıştır. Bazı yerlerde 6 olarak geçiyor, henüz o kısımları düzenlemedim. Okurken biraz hoş görerek okursanız sevinirim :')
Selam! Yeni bölümümüzle geldim. Ama biraz söyleyeceğim var.
Öncelikle Gökbeyaz'ın yaşadıklarını anlattığım kısım için hepinizden çok özür diliyorum. Yazarken dahi nasıl kötü hissettiğimi anlatamam. Böyle şeylerin kötü örnek olduğunu düşünüyorum ama hikâyenin gidişatı için oraya değinmem gerekti.
Gönül ister ki bunları kimse yaşamamış olsun ama yaşadılar. Gökbeyaz gibi herkes dualarımızın en güzel köşesinde.
Geçmiş için yalnızca dua edip pişmanlık duyabiliriz ama biiznillah gelecek için yapabilecek çok şeyimiz var. Biz nesil yetiştireceğiz. Kimimizin çocuğu olacak, kimimiz kardeşi yeğeni ya da mahallesinden çevresinden herhangi bir küçük yüreğe dokunacak. Onlara doğruyu yanlışı göstereceğiz. Erkek çocuklarına hiçbir zaman erkekliğin ardına sığınıp zorbalık yapmaya hakları olmadığını belleteceğiz, kızlara da, tıpkı Gökbeyaz gibi 'baş eğmemelerini'. Bize çok iş düşüyor, az önce de dediğim gibi, çocuklarımızı yetiştirip eğitmek bizim elimizde.
Çok konuştum fakat malum ki yaralı olduğumuz bir konu :')
Bölüm bence çok heyecanlı, sizi baş başa bırakayımmm
Bir Kurşun, Üç Hayat
Gökbeyaz yine aynı şeyi yaşıyordu.
Rüya olduğunu biliyordu. Bundan emindi. Kendi kendine tekrarlayıp duruyordu. Sayısını unuttuğu kadar çok gelmişti başına, işte aynısıydı, ezbere biliyordu artık, korkmasına gerek yoktu.
Ama korkuyordu.
Rüyasında, daha doğrusu 'o gün'ün tıpatıp aynısı olan kabusunda; kendini görüyordu, arkadaşının evinden hırsla dışarı çıkmış, şemsiye almayı bile unutmuştu, ufak ufak yağmur çiseliyordu, gri, karanlık, iç çökertici bir hava vardı. Kollarını kavuşturmuştu. Sahil kenarında yürüyordu önce, kalbine soğuk soğuk bir şeyler dokunuyordu, garip bir sıkıntı... Yağmurdandır diyip geçiyordu.
Ayakları onu deniz kenarından öteye, şehrin içlerine, sonra ara sokaklara yönlendiriyordu.
Onu gören Gökbeyaz, her ne kadar duymayacağını bilse de, kendine dur, gitme, girme diye haykırıyordu.
Sonra bir adam... Yüzü cam gibi. Keskin. Her bir zerresini kesiyor o yüzü hatırlamak Gökbeyaz'ın.
Bir adam çıkıyor karşısına ve Gökbeyaz'ın içindeki sıkıntı büyüyor büyümesine, ama güpegündüz bir şey yaşayacağı aklına bile gelmiyor. Adres soruyor adam, Gökbeyaz bilmediğini söylüyor, iyi günler diliyor.
'Bilmiyorum. İyi günler.'
Sesi kulaklarında çınladı.
Dur Gökbeyaz, diyordu hâlâ kabusunda. Dur, gitme, çığlık at bir şey yap, dönme arkanı.
Ardından koşan adım sesleri işittiğinde birden yüreği çarpıyor. Ardına dönüp bakmaya kalmadan önünü kesiyor adam, yılışık bir ifade var yüzünde, Gökbeyaz'ın tüm tüyleri diken diken oluyor.
'Bakar mısın?! Adın ne?'
'Sana ne?'
'Neden tersledin ki şimdi?'
'Çekil yolumdan.' en sert, en tehdit edici tavrını takınmaya çalışıyor Gökbeyaz. 'Kötü olur.'
Gözleri doldu. Adamın, kolunu tutup sıkmasını izledi. Kasıldı, kendi kendine haykırdı; bu bir kabus! Gerçek değil!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...