Selamlar!
Karşınızda yeni bölüm:
'Boşluk'
Elleri birer kök sarmaşık gibi sımsıkı birbirlerine tutunmuş; damarlarında akan kana karışmış mutluluk ve heyecanı, tenlerinin sıcaklığından hissede hissede otoparka inmişlerdi. Uzun boylu, geniş omuzlu, çam yarması denebilecek şekilde iri yarı, heybeti nice dillere şan olmuş Pusat Ali Şahoğlu; tir tir titrememek için kendini zor tutuyor, karısının elini sıktıkça sıkıyordu. Diğer elini ikide bir kuzgun karası saçlarında geçirdiği için dağılmış saçları geniş, beyaz alnına doğru inmişti. Mavinin gök misali tonuna bürünmüş harelerinde öyle bir bakış, öyle bir ışık vardı ki bu zamana kadar onun her halini gören, bilen, tanıyan ve kendisinden bile sakladığı tüm o hallerine vakıf olan Gökbeyaz dahi; daha önce böylesine tanıklık etmemişti.
Otoparkta kendi arabalarına doğru ilerlerlerken, adam birden durdu. İki eliyle karısının elini tutarak onun da durmasını sağladı, ellerini yanaklarına koyarak iki avucu arasında küçücük kalmıştı yüzünü yukarı, kendi yüzüne kaldırdı. Gözleri kadının gün sarısı saçlarında, dalgalı bir deryaya benzeyen gözlerinde, hem masumiyetin hem kadınsılığın başını döndüren bir güzellikle birleştiği yüzünde dolaştı. Bir zamanlar bir saliselik bir bakış kaçırmasından dolayı uçsuz bucaksız bir vicdan azabı çektiği bu yüz onundu. Bu gözler, bu gönül ve sevdası onundu. Gökbeyaz, onundu! Ve karnındaki bebek... kadınının çocuğu. O da onundu. Pusat o an; bu dünyadaki en büyük servetlere sahibim, diye düşündü. Beş param, yatacak yerim, bir lokma ekmeğim bir yudum suyum olmasa bile.. bu dünyadaki en büyük servetlere sahibim.
Gökbeyaz daha ne olduğunu anlamadan, kocasının kolları tarafından sırtı sıkıca sarıldı ve ayakları yerden havalandı. Pusat Ali onu bir çocuk gibi etrafında döndürürken bacakları hızla havada savruluyor, genç kadın da düşmemek için sıkı sıkı onun iri boynuna, geniş omuzlarına tutunuyordu.
Birinci turun sonunda pes etti, şiir gibi sesinden çıkan bir itiraz kapladı otoparkı:
"A! A yavaş, yavaş! Yavaş Pusat belin ağrıyacak!"
"Kuş kadar karımı döndürürken mi ağrıyacak?" oldu Pusat'ın karşılığı.
Fakat yine de, Gökbeyaz bir şeye itiraz ediyorsa Pusat için çok fazla diretme ihtimali yoktu. Durdu, karısını kucağından indirdi ama kollarını belinden çekmedi. Başının dönme ihtimaline karşı hâlâ sıkıca tutmaya devam ederken, sordu:
"Başın döndü mü?"
"Cık." diye omuzlarını silkti Gökbeyaz. Yüzü gülüyordu.
Pusat uzun boyundan dolayı neredeyse iki büklüm olurken, büyük eli, karısının karnını kapladı.
"Oğlum! Fındığım, senin döndü mü?"
Sevdiği adamın dilinden, bebeklerine karşı 'oğlum' sözünü duymak... öyle anlatılması zor, öyle yaşaması güzel bir şeydi ki! Gökbeyaz derin bir nefes çekti içine. Biraz bu tatlı anın keyfini çıkardı. Sonra aklına gelenlerle ise kısık sesle kıkırdadı.
"Bak ağzın alışır buna. Oğlum büyüyünce de böyle seslenirsin, alınır çocuk."
Pusat yüzünü buruşturdu. Ancak gözleri parıl parıl parlıyordu. Elini, sanki çocuğunun yüzünü sever gibi tüy kadar hafif hareketlere birkaç kez Gökbeyaz'ın karnına koyup okşadı.
"Oy... oy.." dedi her seferinde, "oy sen alınma da mı biliyon len! E tabi. Delikanlı çocuk."
Gökbeyaz bir kahkaha patlattı. Sonra da tıpkı kahkahası gibi aniden duruldu. Yavrusunun karnından, kanından, teninden ayrıldığı; büyüdüğü, kocaman bir delikanlı olup etrafta serpildiği gezdiği günlerin hayali içine mutlu bir hüzünle beraber çöktü. Hem bu zamanları iple çekiyor, hem de çarçabuk gelmesini istemiyordu. Ne ele avuca sığmaz şeydi şu annelik. İnsan aynı anda birbirinin zıttı bin ayrı duyguyu nasıl hissederdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...