Selam.
Çoook uzun bir bölümle buradayım.
Bir önceki bölüme sınır koymuştum ama neyse dedim.
Sözümü çiğnemeyi sevmem normalde ama çiğnedim.
Üzgünüm biraz bunun için..
Ama yazmak bana da iyi geliyorsa yazayım, yazdıysam da atayım yani...Umarım hepiniz ve sevdikleriniz iyisinizdir.
Karşıınızda, Yılanın Kızı yeni bölüm:
Güvenmek ya da Güvenmemek (işte bütün mesele bu diyormuşum shshhs)
Arabayı nasıl sürmüş, kapıya kadar nasıl getirmişti? Bilmiyordu. Titreyen elleriyle nasıl direksiyon çevirmiş, takatten kesilmiş ayaklarıyla nasıl gaza, frene basmıştı? Gözlerinin önünü örtüp duran, ama akmasına izin vermeden sürekli silip durduğu yaşların arasından nasıl önünü görebilmişti?
Sonra Güldane ablasıyla çarpışmanın kıyısından nasıl dönmüştü? Onun elindeki kınaya nasıl bakmıştı? Suna'nın kınasına kilitlenip, öylece o merdivenlere çöküp Kandan Kına şarkısını nasıl söylemişti?
Gökbeyaz nasıl.. Nasıl kaldırıyordu şu an bunu? Gözlerine bile bakamam sandığı adamla konuşmuştu.. Nasıl hâlâ bu kadar sağlam atıyordu yüreği, bu kadar başındaydı aklı?
"Pusat Ali..." diye fısıldadı. Penceresinin önündeydi. Gözü karşıda, o evde. Yüreği kuş gibi çırpınıp dururken. "Pusat Ali..
Pusat Ali."O gelmişti!
Yüzüne bakmıştı.
Yüzüne baktırmıştı.
Konuşmuşlardı.
Dargın değildi ona! Kızgın değildi.
Pusat kanlı canlı, sağlıklıydı.
Sırtı bıçaklı, yüreği sancılıydı.
Pusat yaralıydı.
Yaranın sahibi Baran'dı.Gülüşü, ağlayışa, ağlayışı gülüşe dönüyordu kalbinde.
"Pusat Ali."
Ne düşüneceğini, ne hissedeceğini.. Her şeyi karıştırmıştı. Her şey birbirine girmişti. Gökbeyaz derin bir nefes aldı. Nefes, boğazından öteye gitmedi.
"Pusat Ali."
Borcum sana, duam sana, canım sana. Hoş geldin. Hoş geldin Pusat Ali.
Kapısı, hızla açıldı.
"Yılanın Kızı!"Yerinde sıçradı Gökbeyaz.
Bu tanıdık sesten, bu tanıdık hitabı duymuştu yine. Bağışıklık geliştirmişti artık. Elinde büyüdüğü kadın onun gerek arkasından, gerekse yüzüne sık sık kullanırdı bu hitabı. Yılanın kızı...
Evet. Gökbeyaz'ı anası bırakıp gitmişti.
Evet Gökbeyaz'ı Züleyha büyütmüştü.
Ondan yiyeceğini, giyeceğini, parasını eksik etmemişti, hoş zaten edemezdi, Gökbeyaz, Nazım Bey'in öz çocuğuydu.
Oktay ve Cevdet varken, Baran varken Gökbeyaz bu evden gidemezdi. Bundandır ki, Züleyha mecbur oldu. Gökbeyaz'la aynı evde kalmaya, onunla aynı sofrada oturmaya, hatta kimi zaman, ona kendince 'öğütler' vermeye.Züleyha bazen mecbur kaldığında Gökbeyaz'ın saçını taradı. Çok başı sıkışırsa veli toplantısına katıldı. Çok ateşlendiği bir gece, başında bekledi, hatta gelip Oktay'a, 'kırka yanaştı ateşi, doktora atın şunu' bile dedi.
Ama bunların bir tanesini bile gönülden yapmadı. Hep yüze vurarak, hep laf sokarak, hep Yılan'ın Kızı diyerek, yılan diyerek, anası ne ki çocuğu da ne olsun diyerek...
Gökbeyaz, ergenlik dönemindeki ateşli kavgalarını hatırlıyordu. İkisinin de eteklerindeki taşları döktükleri günleri.
'Ulan ben mi yaptım anamla babamı birbirine, ben mi boşattırdım seni, ben mi evlendirdim onları..' dediğini hatırlıyordu. 'benim suçum ne Züleyha, ne anamı tanırım ne babamı... Bana sorsalardı yapmayın derdim... Siz ölüp gideceksiniz benim başımı yakmayın derdim...' dediğini, 'zamanında verseydin beni yetimhaneye, savsaydın başından, madem böyle her günümü zehir edecektin!' dediğini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...