Abi

12.4K 954 359
                                    

Seelaaaamm.

Biraz Baranlı bir bölüm oldu. Hikayenin gittiği yön için bu gerekliydi. Onun dışında elbet bizimkilerden de serpiştirdim. Merak etmeyin hep birlikte onca çile çektik her ne kadar 'ıyyy bu ne beeh' desem de sizi romantizmsiz bırakmayı düşünmüyorum, bol bol Gökbeyaz&Pusat okuyacağız inşaAllah :)

Pasaj aralarında buluşalım 🌄

Karşııınııızzdaaaa;

'Abi'

Pusat Ali'nin aklında bir sürü şey vardı. Bir sürü plan. Bir sürü iç dökme yöntemi. Bir sürü hesap sorma... Bir sürü 'neden' haykırışı.

Pusat Ali normalde değer vermez böyle kısas işlerine... büyüklük bende kalsın ister, hata yapana hatasını vurmamak ister, baş çevirip gitmek ister... Ama Baran ona öyle bir darbe vurmuştu ki, ondan kendisini, kardeşliğini alarak en ihtiyaç duyduğu zamanlarda Pusat'ı öyle bir bırakmıştı ki Baran'a büyüklük yapmayı hiç isteyemedi. Her şey bitince... Gökbeyaz'a ait olanı ona getirince... Züleyha'yı layık olduğu yere gönderince... Baran'ın karşısına dikileceği günü ara sıra aklına getiriyordu. Gözlerinin içine bakacak, 'değdi mi,' diye soracaktı, 'onca şey yaşadık, sen gittik seni benden beni de senden aldın, biz kardeştik, biz, kardeştik, sen beni öldürdün, sen beni vurdun, sırtımdan vurdun, değdi mi?'

Sonra da arkasını dönüp gidecekti. Baran'ı oracıkta bitirecekti. Her şeye rağmen içinden koparıp atamadığı sevgisini orada yakacak kül edecekti. Ardında, mazisinde bir hatıralar silsilesi olarak kalacaktı Baran. Çocukluğunun, ilk gençliğinin demir başı, can tahtası, dostu kardeşi dayanağı olarak kalacaktı. Baran, Pusat'ın yüreğinde dört yıldır bir mezarın içinde bekliyordu ama o mezarın üstü açıktı; Pusat Ali işte o gün geldiğinde üstüne toprağını atıp Baran'ı gömecekti. Nicedir debelendiği o can yakıcı karanlıklar karanlığı girdaptan işte o vakit çıkacaktı.

Fakat işler umduğu gibi olmadı. Baran buradaydı. Karşısındaydı. Her şeyi öğrenmişti, belliydi. Pusat şimdi ağzını açabilir ve içini dökebilir, zehrini kusabilir, onu bu kapıdan kovabilir ve içinde yıllar yılı kanayan Baran yarasına merhem basabilirdi. Pusat, yıllarca üstü açık bekleyen kardeşini işte şimdi gömebilir ve huzura erebilirdi. İşte fırsat, işte imkan...

Ama yapmadı.

Yapamadı.

O Baran'ı bilirdi. Onun ciğerini bilirdi. Her halini bilirdi. Tüm bunlara rağmen daha önce bir kere bile onu böyle perişan bir halde görmemişti. Mahvolmak nedir diye sorulsa, Pusat bundan sonra Baran'ın bu duruşunu ve bu ela gözlerindeki bu şeyi... bakınca en merhametsiz adamın bile içini acıtacak bu ifadeyi anlatacaktı. Baran bitmişti. Baran zaten kendi üzerine kendi toprağını atmıştı.

Pusat'ın elini kaldırmasına, ağzını açmasına, sırt dönmesine gerek kalmamıştı. Baran kendi kendine o darbeleri vurmuş, o ağır lafları etmiş, kendi kendisine sırt dönmüştü.

Öyle bir haldeydi ki; ona açtığı onmaz yarasına rağmen, her şeye rağmen, uykusu kaçan gecelere rağmen, geçmişi hatırlayıp bıçak gibi yarıda kesilen güçlüklere rağmen, yürekteki yangına rağmen... Her şeye rağmen Pusat Ali Şahoğlu, ona acıdı.

Bunu yapabileceğine asla ihtimal vermiyordu, ama acıma duygusu, Baran'a bakarken kendiliğinden gelip Pusat'ın ruhuna kondu. Pusat hiçbir şey yapamadı. Engelleyemedi. Sadece hissetti. İnce, iğne gibi bir sızıyla hissetti ve kabullendi.

O hiçbir şey soramadan, Baran'ın şişmiş, ela gözleri şöyle bir kapıyı taradı ve,

"Gökbeyaz içeride mi?"  diye sordu.

Yılanın Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin