Selam!
Biz geldik.
Ya cidden çok özledim. Sanki aylar olmuş gibi. Canım çocuklarım 💘
Ha geldi ha geliyor yaptım ama bir türlü bölümü atamadım, mahcubum bu yüzden biraz size karşı. Üzerimde aşırı derecede bir yorgunluk var birkaç gündür, başımı kaldıramıyorum desem yeridir. Bunun yanında başka sebeplerim de vardı tabii. Size bölüm günü söylemesem bu kadar sorun etmezdim ama bu sefer öyle yapınca sözde durmamak gibi bir şey oldu, hakları helal ediyoruz :) böyle üzücü durumların yaşanmaması için genelde bölüm tarihi vermeme prensibini benimsiyorum o yüzden. Bundan sonra en iyisi ben şak diye bölümü atana kadar bekleyelim sjdjdj
Eveeet.
Artık Yılanın Kızı ikinci kısma başlıyoruz :)
Heyecan dorukta. Gülmeli eğlenmeli sevdalı dostluklu bölümler sanırım kapıda.
Hee ama tamamen güllük gülistanlık beklemeyin lütfen. Beni bilenler bilir. Bi cimcik de olsa dram sokuşturmam lazım, yoksa duramıyorum sjsjhshs
Neyyyse. Efendim bu muhtelif gevezeliklerimden sonra,
Karşınızdaaa;
'Şifa'
Eylül ayının son günlerinden birinde güneşli ve sıcak bir öğlen üstü, Baran Çakır haftalar süren bir hastane ve fizyoterapi sürecinin ardından nihayet taburcu oldu.
Onu hastaneden eve getirme görevini Gökbeyaz ve Pusat üstlenmişti. Oktay ve Cevdet evde hazırlanacak hasta odasıyla ilgilenirken, onlar da gidip hastaneden Baran'ı almışlardı. Baran Çakır nicedir hasret kaldığı köyünün yollarına, dağlarına, tarlalarına, yüksekten akan şelalelerine arabanın penceresinden dikkatle baktı. Şarampolün dibinde, her öksürüşünde ağzından pıhtı halinde kan gelirken her şeyin bittiğini sanmıştı. Bir daha Virankaya'yı da, onun yollarını dağlarını bayırlarını da, derelerini çaylarını da göremeyeceğini. Gökbeyaz'ın güzel saçlarını hiç okşayamayacağını. Cevdet amcasının ona anlayışla çektiği nutuklarını, Oktay'ın sert ama sevgi dolu azarlarını hiç duyamayacağını.
Fakat böyle olmamıştı. Pusat'a beni affet dedikten, zorla da olsa bunu başarabildikten sonra aniden bedenini ve bilincini ele geçiren karanlık bir ölüm değildi. Sadece Baran için yepyeni bir sayfaydı. Bunu, yoğun bakımda gözlerini açtığı an anlamıştı.
Sonra derin bir uyku daha... ve sonra bir defa daha uyanış.
Baran, yanı başındaki sandalyede Pusat'ı görmüştü. Yüzü dört sene sonra ilk defa bu kadar sıcak, samimi ve dost bakan Pusat'ı.
Aralarında aynen şu cümleler dönmüştü:
"Günaydın kardeşim."
"Kardeş?
Ben, öldüm mü?""Sen değil, ama biz, öldük öldük dirildik.
Duyman gereken bir şey vardı, yanına beş dakika onu söylemeye geldim. Seni affettim, Baran. Seni affettim."Pusat böyle söylüyordu ama o zaman da, o konuşmayı takip eden günlerde de, şimdi de; Baran için durum hiç de o kadar kolay değildi. O Pusat'a ecelin pençesinde olduğunu düşünerek bir 'beni affet' yalvarışında bulunmuştu ama ölmemişti. Ölseydi belki kolaydı da, işte şimdi o iş zordu.
Baran suçluydu. Kendisini hâlâ her şeyin suçlusu görüyordu. Pusat'a ihanet edişinin, Gökbeyaz'a geç kalışının suçlusuydu kendi gözünde. O kazanın bile suçlusuydu. Belki o gün canı acımasın diye ikilemde kalmak yerine sırf kurtarmak için sertçe itseydi, annesi hayatta olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...