Selam!
Ben geldim. Ay biz geldik.
Geçtiğimiz bölüme epey yorum gelmişti ve bu beni çok mutlu etti. Bu bölüm de aynı performansı bekliyorum diyorum izninizle :)
Karşınızdaaaaa;
'Bedeller'
Gece çökeli epey olmuş, ortalık kararmıştı. Işıkları kapalı arabanın içinde üç adam vardı; Baran, Sait ve Pusat Ali.
Vakitlerce aradıkları adamın tahmin ettikleri ve onlara düşündürülen gibi şehir dışında değil de tam burunlarının dibinde olduğu gerçeği, saatler önce Fuat'tan aldıkları bir bilgiydi. Ne olur ne olmaz diye aldıkları önlemlerden, meydana getirdikleri yanıltmacalardan biri de buydu. Adam, suçun diğer fiili ortağı İstanbul'da değil Samsun'daydı. Kendi şehirlerinde.
Gökbeyaz'ın şehrinde.
Pusat da, Baran da delirecek gibi olmuştu bu gerçeği öğrendikleri an. O herif... o pislik.. Gökbeyaz'ın sürüklendiği arabanın direksiyonunda bekleyen o cani bu şehirde soluyordu. Gökbeyaz'la aynı caddeden geçmişlerdi belki. Aynı marketin rafları arasında dolaşmışlardı. Belki gözü dokunmuştu ona. Belki hitap bile etmişti.
Tüm bu düşünceler zihninin en ücra köşelerini bile can kazıya kazıya kemirirken, Pusat kendini tutamayıp bir kez daha Fuat'ın üzerine yürümüştü. Sait'in onu tutması ilkinden daha zor olsa da, başarılıydı. Fuat ellerini önüne siper ediyor,
"O herif korkağın tekidi.." diyordu, "yıllardır evinden burnunun ucunu çıkarmadı... Değil Gökbeyaz'ın karşısına çıkmak, adını bile ağzına almaz... dur Pusat. Yapma."
Tüm bunlar olurken, Baran arabada onları bekliyordu. Onu bir kez daha dayısıyla aynı ortama sokmak istememişlerdi, iyi ki de böyle yapmışlardı. Çünkü alacaklarını alıp, başlarına en güvenilir delikanlı yiğitlerden bir ordu bırakıp son kanıtlara ulaşmak üzere deponun kapısından çıktıklarında onun halinin bin beter olduğu iki Şahoğlu'nun da gözüne çarptı.
Pusat'ın teselli vermesi, biraz olsun ayakta kalmasına yardımcı olmuştu ama Baran Çakır geçen her saniye biraz daha çöküyordu. Gözlerinin elalarındaki parıltı sönüyor, yüzündeki elmacık kemikleri belirginkeşiyor, omuzları aşağı düşüyor ve gözlerinin kenarlarında kırışıklıklar oluşuyordu.
Pusat, o an Baran'ın tek başına araba kullanarak Samsun'a dönmesini istemedi. Teklifi Sait'e yaptırdı, Baran yok çeker sanıyorlardı ama kabul etti ve üçü birlikte, Sait'in kullandığı arabaya doluşup kat ettikleri yolları eskisinden de hızlı biçimde geri dönmüşlerdi. Hepsinin sabrı son raddesinde gibiydi. Hiçbirinin, gece çökmesine rağmen gözlerine uyku girmedi.
İşte şimdi buradalardı. Uzak ilçelerin birinde birkaç binadan oluşan bir sitede, müstakil, iki katlı ve odalarının birkaçında ışıkları yanan evin önünde.
Gökbeyaz'a yapılanların kesin ve en önemli delillerine ulaşacakları kapının önünde.
Pusat Ali gözlerini usulca yumdu. Gece ilerlesin, ve kendini koşarak Gökbeyaz'ın yanına atsın istiyordu. Yolculuk boyunca biriken öfkesini, gamını, kederini karısına sarılıp severek, öpüp koklayarak boşlatmak için can atıyordu. Telefonda duyduğu uykulu, hafif kısık ve kesik sesini hatırlıyor ve yüreği buruşuyordu.
Dört senelik hasreti nasıl çekmiş sırtlanmıştı, şimdi aklı hayali almıyordu. Şimdi Gökbeyaz yanında yoktu ve Pusat hiçbir yere sığamıyor, dünyalar ona dar geliyordu. Dört sene sesini duymadan, yüzünü görmeden o dört duvar arasına nasıl sığmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...