Seeeelaaaaamlaaarr
Biz geldiiikk
Harfleri uzatmaları sevmeyenlere nasıl da işkence ediyorum amaaa ahahah
Aslında ben de pek sevmem. Random da sevmem ama inatla yapıyorum. Bilmiyorum içimdeki serkeş ruh ne zaman dinginliğe bürünecek eheheh
Aaaa bir saniye yapmam gereken bir şey var.
Bu bölümü canım dostum, biricik arkadaşım, gördüğüm en harika insanlardan birisi, gözümün bebeği (e daha nasıl öveyim sevgimden dilim lâl olabiliiiirr) Derya'mın yardımlarıyla yazdım. Engin hukuk bilgilerinle bana yardım ettiğin, senelerdir her ihtiyacım olduğunda yanımda bulunduğun, yazdıklarımdan beni tanıyacak kadar ciğerimi bildiğin için teşekkürlerr 🙃 seni seviyorum 💚
Şimdi bölüme geçiyoruz hdhdhdh
Karşınızdaaaa:
'Açılan Perdeler'
Bazı anlar vardır. Birdenbire, anlamını aklının ve ruhunun kavrayamadığı şekilde insan geçmişi, geçmişini özler. Bu özlem; kaburga kemiklerine kadar ağrı saplayan, ince ama keskin bir sigara yanığı şeklinde yüreğe yüreğe bastıran bir histir. İnsan 'eskiden her şey ne güzeldi' diye düşünür, ve bu işin en acılı kısmıdır 'Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak'...
Gökbeyaz limandaki büyük kasaların birinin üstünde, bir yanında Pusat Ali, bir yanında Baran'la birlikte otururken tam olarak bu hissi yaşadı.
Bir aradalardı, üçü birlikteydi. O eski, dertsiz tasasız günlerdeki gibi. Daha sevda nedir bilmezken, üçü de küçükken, gönülleri dünyanın gamı kederiyle çalkalanmaya başlamamışken de böyle olurdu. Böyle ortaya Gökbeyaz, iki tarafına iki dağ gibi Pusat Ali ve Baran otururdu. Hayaller kurardı Gökbeyaz. Büyümek isterdi. Pusat'la Baran'ın birbirleriyle şakalaşmasını, dertleşmesini, ne olursa olsun birbirlerinin yanında olmasını izlerdi. İzler ve gıpta ederdi onlara. Kardeşliğin yalnızca aynı anadan, aynı babadan olmak manası taşımadığını Gökbeyaz onlarda öğrenmişti. Birinin derdi oldu mu diğeri gülmeyen, kavgaya birlikte giden, düğünde birlikte oynayan, cenazede birlikte baş eğip duran, bir işe birlikte heveslenen, hevesleri kırıldığında 'amaaan sağlık olsun' diyerek birlikte gülen Pusat Ali ve Baran'da.
Her şey öyle bir değişmişti ki, Gökbeyaz bir daha asla böyle bir anı yaşamayacağından emindi. Bir daha asla bir tatafında abisi, bir tarafında sevdiği varken oturamayacağını kabullenmişti. Düşündüğü gibi olmamıştı ne var ki. Buradalardı. Gece rüzgarı esen, ışıkların tamamen yakıldığı, denizin uzaktan uzaktan efsanelerin masallarını karanlıklara doğru fısıldadığı limanda. Büyücek bir kasanın üstünde. Pusat, Gökbeyaz, Baran.. yan yana.
Ama ruhları birbirinden kilometre, kilometrelerce uzakta...
Pusat ve Baran görünüşte birbirine yakın oturuyorlardı, aralarında ise yalnızca ufak tefek Gökbeyaz vardı. Ama gerçekte birbirlerinden o kadar ötedeydiler, o kadar ötedeydiler ki sanki Gökbeyaz onların aralarından çekilse, birbirlerini görmeyecek, duymayacaklardı.
Gökbeyaz bunca olan bitenden sonra bu iki adamı bir arada tutan tek şeydi. Tek bağ. O da yitip giderse, Pusat ve Baran'a ait her şey toz olacaktı sanki. Fakat Gökbeyaz aralarındaysa, Gökbeyaz yakınlarında bir yerlerdeyse de; Pusat ve Baran her daim birbirlerine incecik de olsa bir bağ ile bağlı kalacaklardı.
Gökbeyaz yutkundu.
Saatler önce, Pusat onu abisine getirmişti. Baran ile sarılıp, sıkı sıkı sarılıp, her şeyi geride bırakırcasına sarılıp içlerini döktükleri saniyelerden sonra da üçü birlikte gelip buraya oturmuşlardı. Sait onları yalnız bırakmıştı, uzaklarda bir yerde bir gemiciyle çaylı bir sohbete girmişti. Gökbeyaz ve Baran bu süre boyunca konuşmuşlardı. Pusat genelde susup dinlemiş, sadece Gökbeyaz sorunca cevaplamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
Fiction généralePusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...