Kılıç Kalkan

13.9K 1.1K 441
                                    

Selam!

Hani size bu bölümde bir şey öğreneceğiz demiştim ya, 1'i seçmiştiniz, anket çıkmıştı.
Hah işte onu bu bölümde öğrenemeyeceğiz (durun vurmayın sjjss)

Ama ne yapayım gidişat hiçbir türlü olmadı. O versiyonu beğenmedim. Ama iki üç bölüm var, çok sürmeyecek inşaAllah, gizemlerin bir kısmı çözülecek :)

Kapağımızı kitapla_renkli1dunya  yaptı, nasıl güzel 💘  ince düşünceniz için müteşekkirimm ve bölümü kendisine ithaf ediyoruumm 🌺🌺

Evet fazla bekletmeden:

"Kılıç Kalkan"

Yüzünde kirpik oynamıyordu. Şaka yapmayı pek sevmezdi, zaten şu an da şaka yapılacak bir zaman değildi. Gök gözleri duvar gibi kıpırtısız, suratı dümdüz, yalnızca biraz çenesi kasılmıştı. Burun delikleri arada bir genişlemese, nefes bile almıyor sanılabilirdi. Bedenini hafifçe geriye doğru germişti, tek eli dizinin, tek eli bankın üzerindeydi.

Bir an bile gözlerini çekmeden, öylece bakıyordu.

Gökbeyaz, soluğunun kesilmesinden korktu, ama yapamıyordu. Ne gözlerini çekebiliyor, ne aralanmış ağzını kapatabiliyor, ne banka sımsıkı ve gittikçe daha çok bastırdığı ellerini serbest bırakmayı akıl edebiliyordu. Bu şey, yüreğindeki bu his, karşısındaki bu yüz, tam gözündeki bu bakışlar onu ateşten bir mengenenin ortasına koymuş, ezdikçe eziyordu; bir şey yapmalı, kendini kurtarmalıydı... Ama yapamıyordu.

Kalbinin sesini kulağına duyuyordu. Kendi kendine, içinden, doğru mu işittim diye tekrarladı. Gayet doğru işitmişti. Fakat anlaşılır, akıl alır yanı yoktu.

Pusat Ali, Şahoğlu.
Onunla evlenmek istiyordu.

Gökbeyaz, dehşet içinde titrediğini fark etti. Kafasına üşüşen yığınla soru, yığınla teori, göğsünün tam ortasına oturan karanlık gece büyüdükçe büyüyordu. Konuşmak istedi, gerçekten dakikalar geçmişti, ve onun yüzü, ve onun gözleri inanılmaz canını yakıyordu; önce bu kıskaçtan kurtulabilse, sonra dili çözülürdü ama... Nasıl becerecekti?! Titreyen elini biraz daha banka bastırdı, artık birbirine yapışık tahtaların çizgilerinin izleri, ak tenli elinde çıkmıştı. Yutkunmaya çalıştı, önce bocalasa da, sonra yapabildi; boğazından aşağı ağrıyla karışık acı bir tat indi.

Ve Gökbeyaz Çakır, tüm ama tüm gücünü toplayarak, kekeleyip bocalayarak; ama yine de nihayete erdirerek, hayatının en zor sorusunu sordu:
"Benimle.."  sesi titriyordu. "Benimle.." sesinden kan damlıyor, sesi can çekiliyordu genç kızın. "Benimle... Benimle mi?"  birden masmavi yaz göğünde şimşek çalmış, üzerlerine yıldırım düşmüş gibi irkildiler. "Benimle mi intikamını alacaksın?"

İşte o soru üzerine, Pusat'ın o kayayı andıran çehresinde bir dalgalanma oldu. Çene kasları biraz daha belirginleşti, gök irisleri bulutlandı, tek kelimeyle yanıt verdi:
"Hayır."

Gökbeyaz'ın kulakları uğulduyordu. Pusat'ın cevabı, kulağına bu uğultuyla karışık geldi. O cevaptaki kararlılığı, mutlaklığı bu yüzden tam anlamıyla fark edemedi.

Aniden, yüreğinde bir şeylerin çatırdadığını hissetti. Bir şeyler tuzla buz oluyor, keskin taraflarını canına batırıyorlardı. Canında bir sürü kesik açılıyordu Gökbeyaz'ın ve her birinden de başka başka şeyler çıkıyordu; hayal kırıklığı, acı, utanç, öfke, savunma güdüsü, minnet duygusu...
Bunlar zehir oluyor, yakıyor, yıkıyorlardı. Gözlerinin önüne karanlık bir perde inmişti. Tekrar yutkundu. Tekrar canı acıdı. Kasılıyor, titriyordu. Karşısındaki adamın, bu halini görüp yerinden fırlamasını hayal meyal fark etti. Pusat olduğu yerde dikiliyor, ne yanına gelip dokunabiliyor, ne de orada gönül rahatlığıyla durabiliyordu.

Yılanın Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin