Çok hızlı yazdım. Yazınca bekletmedim. Öyle huylarım yoktur shshsh
Sizden de bol bol pasaj arası yorum bekliyorum. Malum epeydir beklediğimiz anlar geldi çattı :)
Bana dua edebilirsiniz isterseniz. Bunu da buraya tıkıştırayım ahshshhs
Karşımızdaaaaa:
“Fırtına”
Kaç kişinin doldurduğu koskoca düğün evinin bahçesi, öyle sessizdi ki, insanların soluk sesleri duyulabiliyordu. Yukarıda, akşamın alacakaranlığında da olsa havanın epey bozduğu, kapkara bulutların toplanıp rüzgarda savurduğu belli oluyordu. Sert bir rüzgar çıkmış, uğuldayıp duruyor, tenleri ürpertiyordu.
Fırtına, fırtına diye uyarı yapıyorlardı ya hava tahmincileri kaç gündür... Fırtına, gelmişti.
Soyadı Çakır olana herkes Kerem'in etrafına toplanmış, birbirlerine şaşkın ve hayrettin göz bebeklerine varana kadar titreyerek bakıyorlardı. Adam ne demişti? Gökbeyaz evlendi mi? Hem de kiminle? Pusat ile. Hah! Olacak iş mi? Hiç Gökbeyaz bunu yapar mı? Hele Pusat... Pusat'ın Gökbeyaz'la işi olmaz ki... Gökbeyaz'ın da Pusat'la işi olmaz zaten! Ne diyordu bu adam, kafayı mı hoplatmıştı?
Cevdet, ceketinin iç cebinden titreyen elleriyle telefonunu çıkarıp Gökbeyaz'ı aramaya başladığında, Oktay hâlâ ağzı açık kalmış Kerem'e bakıyordu. Züleyha öylece donmuş duruyor, olan biteni sindirmeye çalışıyordu. Suna... Suna. Beyaz gelinliğinin içinde az önce bir kuğu gibi güzel ve zarif duran Suna, şimdi öyle bir yüz ifadesine bürünmüştü ki; yüzündeki şey güzelliğini de, zarifliğini de, mutluluğunu da söke söke koparmış fırlatmış gibiydi. Şok vardı yüzünde, öfke vardı, soğuk soğuk akan ter damlaları vardı. Yumrukları sıkılmış, göğsü hızla inip kalkıyordu.
Gökbeyaz... diye fısıldadı içinden. Gökbeyaz, Yılan kızı....
Baran Çakır bir müddet öylece kalıp bekledi. Kendine geldiğinde, kaslarının kontrolünü geri kazandığında ise ilk işi, Kerem'in yakasına tekrar ve daha kuvvetli bir biçimde yapışmak oldu.
"Ne diyorsun lan sen? Ne diyorsun kim kiminle evlendi ne diyorsun?""Kerem Bey." diye konuştu telefon hâlâ kulağındayken Cevdet. Bir taraftan yeğenini arıyor, bir taraftan da diğer yeğeninin ellerini adamın yakasından ayırmaya çalışıyordu: "Muhakkak bir yanlışlık var. Siz Gökbeyaz'ı tanıdığınızdan emin misiniz? Birisiyle karıştırmış olmayasınız?"
Kerem de hem yakasına yapışmış bırakmayan adamdan kurtulmaya, hem de - ne de olsa karşısında Baran Çakır vardı - hürmetinden bir şey kaybetmemeye çalışırken neredeyse kekeleyerek:
"Oydu Cevdet Bey..." diye ısrar etti. "Oydu."Baran, başına yıldırım gibi düşen saplanan ağrıyı; yüreğinde çakan sancıyı hissederek dudakları arasından, ta ciğerden gelen bir 'ahh' sesi çıkardı. Tuttuğu adamı, sanki tüm hıncını ondan çıkarabilecekmiş gibi silkeleyerek ileri doğru savurdu, iki adım attı geri doğru, ellerini başına götürdü. Göğsü dakikalarca koşmuş gibi inip kalkıyordu.
"Ahh.." dedi tekrar. Sanki göğsünden onlarca kılıç yarası almış, kanları toprağına damlıyordu. Sanki boylu poslu, gücü kuvvetine maaşAllah dedirten Baran Çakır şu an takatten kesilmiş can çekişiyordu.
Cevdet sertçe tıslayarak tekrar çağrı tuşuna dokunup yeğenini aramaya başladığında, Oktay nihayet aralanmış ağzını kapatabildi. Dudaklarını birbirine bastırdı, boynundaki ve çenesindeki damarlar derisinin altından belli olduğu halde ileri, yeğenine doğru baktı.
Züleyha da oğluna dokunmak için bir adım attı, ama buna cesaret edemedi. Züleyha Çakır hayatında belki de ilk defa bir şeylere cesaret edemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...