Pusat Ali

17.1K 1.1K 458
                                    

Wattpad tarihimin en uzun bölümüyle karşınızdayım. Kpss ertesi stres atalım haydi :)

Bölüm booolll Gökbeyaz'lı, Pusat'lı. İnşaAllah beklediğimize değer. Boll bol fikir ve görüşlerinizi paylaşınız lütfen efendim çünkü okurken motive oluyorum ahshhsh

Eveeett Karşıınızdaaa,

Yılanın Kızı, yeni bölüm;


'Pusat Ali.'

Anne kucağı gibi sıcak, şefkatli ve derin bir uykudan; yine şefkatin sicim sicim hissedildiği, kalın ve gür ama sevgi dolu bir sesle sıyrılıp çıktı Gökbeyaz. Denizin hışırtısı, o sesle aynı anda doldu kulağına.

"Gökbeyaz?" diyordu Pusat Ali.

Ortalık hâlâ karanlıktı. Yalnızca birkaç spot ışığı açılmıştı ve loş bir hale bürümüştü salonu. Gökbeyaz gözlerini kırpıştırarak kıpırdadı yerinde.
"Hm?" diye uykulu bir ses çıktı ağzından.

"Ezan okundu..." dedi Pusat. Gökbeyaz yarı kapalı gözlerini birden kocaman açtı. Çok tuhaf bir his gelip oturmuştu yüreğine. Pusat Ali Şahoğlu, onu sabah namazına uyandırıyordu. Birlikte sabahlamışlardı. Gökbeyaz ona yanında kalması için neredeyse yalvarmıştı. Tabii bir de bunun öncesinde yaşananlar vardı. Koşarak gidip adamın boynuna sarıldığı an geldi aklına. Kalbi hızlanmaya başladı birden. Olup biten her şey gözlerinin önünden ve aklından yavaş yavaş geçti. Yaşadığı hezeyan, duygu boşalması onu hiç düşünmeden Pusat'a sarılacak hale getirmişti. Pusat Ali'm dedirtecek hale!

Gökbeyaz yattığı yerde dondu. Neden yapmıştı ki bunu? O sahiplenme sözcü nasıl çıkmıştı ağzından? Pusat Ali onun değildi ki... olamazdı. Neden kendini sıkmadığı, bıraktığı ilk anda dilinden ve kalbinden o söz dökülmüştü? Pusat Ali'm...

Utançla yanıyordu yüzü. Yanına çökmüş Pusat, onun kırmızı yüzünü görmemeliydi. Doğruldu hızla yerinde.
"Tamam kalktım..." diyerek, ayağa fırladı ve hızlı ama küçük adımlarla merdivenleri çıktı, banyoya yöneldi. Aynanın karşısında durdu, vücuduna azıcık bol ve azıcık da uzun gelen kıyafetlere baktı. Yüzüne, kıpkırmızı olmuş ve şişmiş gözlerine, daha da beyazlamış tenine, yastık izi olmuş yanağına. Pusat Ali'm demişti. Nasıl diyebilmişti?! Ve neden...

  Uzun kollarını geriye kıvırdı. Parmağındaki alyansa takıldı o vakit gözü. Ve aklı, birden başka yerlere kaydı. Baran, parmak uçlarına kadar uzayan kıyafetten bu yüzüğü görmemişti muhakkak. Görse alırdı. Telefonunu aldığı gibi. Hiç sormadan, ne hissettiğini düşünmeden belki de düşünmek de istemeden onu bir dağ başında, güvenilir de olsa fark etmez, bir sürü adamın arasına bıraktığı gibi...

Gökbeyaz'ın gözleri önünde Baran'ın o ela, ne düşündüğünün ve ne hissettiğinin asla belli olmayacağı duvarları barındıran gözleri geldi. Ürperdi. Baran biliyor muydu sorusu içini yeterince çürütmüş, Gökbeyaz'ı birkaç saatte binlerce yaş büyütmüştü zaten. Bir de üstüne üstlük bu yaptığı, kızı yıkıyor, ayaklarına çelme takıyor, Baran'a kalan az bir parça güveni de savurup saklıyordu. Canı daha da yanıyor, kalbi daha da acıyordu. Gökbeyaz, yaşadığı ve sorularının cevaplarına ulaşamadığı her an Baran'ın üzerine bir avuç toprak daha atıyordu.

Baran biliyor muydu?

Baran bilmiyorsa bile, nasıl yapardı? Gökbeyaz'ı nasıl kaçırırdı? Onu nasıl bir çocuk yerine koyar, kendi iradesiyle verdiği kararı hiçe sayarak onu bir yere kapatırdı?

Onun gözünün içine baka baka, onu sildiğini söyleyişini hatırladı Gökbeyaz. O zaman, canı şimdiki gibi acımamıştı. Yüreği şimdiki gibi dağlanmamıştı.

Yılanın Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin