Selamm
Bölüm biraz alelacelw yazıldı gibi oldu azıcık kötü olabilir ama inşaAllah hoş görürsünüzzzz
Yorumlarınızı çok çok bekliyorum. Pasaj aralarında buluşmayı unutmayalım.
Karşınızdaaa:
Kınlar Kırıldı
Çıt çıkmıyordu, ya da herkes çıt çıkaramayacak kadar şaşırmıştı da denebilir. Eşref öylece duruyor, Feride bir Mirkelam'a, bir Pusat'a, bir de Pusat'ın uzattığı kolunun arkasındaki Gökbeyaz'a bakıyordu. Mirkelam, gözlerini yeğeninin kendisininki gibi mavi gözlerinden ayırmıyor, gözlerindeki ateş de azalmadan duruyordu. Pusat başını dikmiş, yüzünde tek mimik oynamıyordu.
Gökbeyaz... Gökbeyaz sakindi. Sakin, ve tıpkı Pusat gibi başı dik.
Böyle bir şey beklemiyordu, evet şaşırmıştı bu adamı karşısında görmesine, evet Gökbeyaz eve gidiyor dediği kısım tokat gibi çarpmıştı yüzüne; ama başka ne tepki bekleyebilirlerdi ki Mirkelam Şahoğlu'ndan? Kombinasyona bakın: Pusat Ali Şahoğlu, Gökbeyaz Çakır ve Gökbeyaz Çakır'ın elinde bir adet aile cüzdanı. Kim, öyle salim davranabilirdi?
Durum ne olursa olsun, Gökbeyaz kendi üstüne düşen bir şeyin bulunmadığının farkındaydı. O mücadeleci bir ruha sahipti, belki de zor şartlar altında büyüdüğünden, fiziksel olarak el bebek gül bebek büyümüş olabilirdi fakat psikolojik olarak sürekli kendisinin canını acıtan, bunu kasıtlı veya kasıtsız sürekli yapan bir Züleyha faktörü vardı o büyürken yanı başında. Belki de bundandır, küçüklükten beri alıştığındandır, Gökbeyaz hakkını kimsede bırakmazdı. Eğer onun bir suçu günahı yoksa kimsenin ve hiçbir durumun karşısında süklüm püklüm olmazdı. Yine öyle yaptı. Bu evliliği bizzat Mirkelam'ın yeğeni istemişti. Gökbeyaz da düşünüp taşınarak kararını vermiş ve tamam demişti. Ona göre olması gereken buydu ve Mirkelam'ın hiçbir tepkisi karşısında mahcubiyet duyması gerekmiyordu. Başını eğmeyecek, haklı olduğu halde haksız gibi davranmayacaktı biiznillah.
Birkaç saniye daha geçti. Ve Pusat Ali Şahoğlu, sakin, amcasıyla her ciddi konuşmasında olduğu gibi pür saygılı bir sesle, ama yüzde yüz kararlı bir şekilde, tane tane konuştu:
"Gökbeyaz, hiçbir yere gitmiyor.""Pusat!"
Belediyenin bahçesi Mirkelam'ın sesiyle çınladı. Feride yerinde sıçradı, Eşref onu sakinleştirmek için koluna dokundu ve dudaklarını oynatarak bir şey yok dedi, bahçedekiler ve merdivendekilerden birkaç kişi dönüp dönüp baktı.
Pusat da, Gökbeyaz da asla kımıldamadı.
"Gökbeyaz..." dedi Pusat tekrar, az öncekinin tıpa tıp aynısı bir sesle. "Hiçbir yere. Gitmiyor." gözlerini yumup açtı, derin bir nefes aldı ve bu duraklamasının ardından devam etti: "Onun evi, benim evim. Onun yanı, benim yanım."
Mirkelam, ani bir şekilde yakasına yapıştığında Pusat bir iki adım geri attı, amcası da elleri ceketinin yakasında onunla birlikte ilerledi. Pusat'ın kolu hâlâ karısına doğru korumak ister gibi uzanmıştı, Feride ellerini ağzına kapadı, Eşref ayırmak için onlara doğru atılacakken Pusat'ın durmasını söyleyen el kaldırışıyla yerinde çakılı kaldı. Gökbeyaz, içinde bir yerlerde çatırdayan bir şeyler hissetti. Oğlu gibi sevdiği yeğeninin yakasına yapışmış bir Mirkelam Şahoğlu, onun gerçekten canını yakmıştı. Canını yakan bir diğer şey, Pusat'ın şu an bu şeyi yaşıyor olmasıydı. Yutkundu, araya girmek, bir şeyler söylemek istedi fakat Gökbeyaz küçük yaşına rağmen nerede ne yapılması gerektiğini bilen biriydi ve şu an tek kelime etmemesi gerektiğinin farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
General FictionPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...