Selamm
Dayanamadım artık, kurgu içimde at koşturup duruyor :)
Yeni bölümümüz geldi. Burada raylar azıcık daha yerine oturuyor. Geri dönüşleriniz benim için çok önemli, lütfen duygu ve düşüncelerinizi benimle paylaşın.İşte bölümümüzzz:
Gökler Özgür Kaldı Mı?
Kapısı hafifçe tıklatıldığında Gökbeyaz pencerenin önündeydi. Her ne kadar kendini tutsa da, görmemesi ve üstüne düşünmemesi gerektiğini bilse de, oraya doğru bakıyordu. Şahoğlu evine, Pusat'ın yuvasına doğru. Bir zamanlar o evin her karışını ezbere bilirdi. O evdeki ne gülmeklere, ne ağlamaklara şahit olmuştu. Ramazan akşamları verilen büyük iftarlarda abisi ve Pusat'ın yan yana insanlara hizmet etmesini, evin bahçesinde gerilerek voleybol oynamalarını, çardağa oturup kafa patlata patlata iş konuşmalarını, bazen boğuşmalarını, bazen kahkahalarla karşıdaki kayalıkları çınlatmalarını... Gökbeyaz bunların hepsini hatırlıyordu.
Şimdi o zamanlara ne kadar uzak, ve ne kadar yabancıydılar.
Tıpkı o eve...tıpkı birbirlerine olduğu gibi.
Gökbeyaz o evden gözünü ayırmıyor, ışıklarına mavi irislerini dikmiş çekmiyor, bir kıpırtı, bir belirti bekliyordu.
Çünkü Pusat Ali geliyordu...
Vicdanı bir kement olup içini sıktı kızın. Gözleri doldu. Dört yılını... En yakın dostunu.. Sözlüsünü aldığı Pusat Ali.
Onun yüzünden gençliğinden olan, yareninden olan, yarinden olan Pusat Ali.
Gökbeyaz'ın kapısı çaldı ve o anda kendine gelerek, pencerenin önünden hızla uzaklaştı ve yatağın üzerine atladı. Bağdaş kurdu,
"Gel." diye seslendi.
Baran'ın yakışıklı, ve Gökbeyaz'a her zaman babacan gelen - belki de hayatındaki baba figürü, amcalarından önce Baran olduğu için- yüzü belirdi. Tebessüm ediyordu. Yumuşacık bir sesle,
"Akşam yemeği vakti." diye mırıldandı.
Bu tavırları, işte Gökbeyaz'ı asıl çıldırtan bu tavırlarıydı! Hiçbir şey olmamış gibi... Pusat'a hiç kardeşim, Suna'ya hiç yenge dememiş gibi.. Pusat'ın mahkeme çıkışı onu gözlerinden sanki kanlı yaşlar aka aka cezaevine yolcu etmemiş gibi.. Geceleri siniri krizi geçiren Gökbeyaz'ı kollarında sakinleştirmemiş gibi.. Hiç 'geçecek kardeşim, bitecek, her şey çok güzel olacak' diye teselli vermemiş gibi.
Hiçbir şey çok güzel olmamıştı.
Her şey batmıştı, ve Baran, bunu yapan, her şeyi batıran kendisi olmasına rağmen, her şey çok güzelmiş gibi davranıyordu.
Gökbeyaz'ın canını görülmez çelikten iplerle kesen, buydu.
"Yemiyorum." dedi baskın bir sesle. "Çağırdı Nermin. Ona da söyledim."
Karşısındaki adam derin, sıkıntılı bir nefes verdi. Birkaç adımda yanına gelip, yatağın üzerine oturduğunda, Gökbeyaz içinden buradan gitmesi için abisine yalvarıyordu. Baran buradan gitmeli ve Gökbeyaz'ı o pencere kenarıyla baş başa bırakmalıydı. Gökbeyaz, bir şekilde Pusat'ın geldiğini anlamalı, bilmeli ve hatta görmeliydi. Özgür kaldığını.. Başını yastığına koyduğunu.. Baba ocağına kavuştuğunu.
Uzun zaman sonra ilk defa kabus görme korkusuyla değil, rahat rahat uyuyabilmesi için, Gökbeyaz bunu istemiyor, buna çölde susuz kalmış bir bedevinin ihtiyacıyla ihtiyaç duyuyordu.
Ne var ki, Baran gitmedi.
"Gelmen lazım abim." dedi uzun parmaklı, damarlı eli kız kardeşinin yumuşacık saçlarını okşarken. "Sen yemeden ben de yemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yılanın Kızı
Ficción GeneralPusat Ali Şahoğlu, en yakın dostunun kız kardeşi Gökbeyaz Çakır'ı kurtarırken istemeden katil olur. Onun için hapse girer, dört sene yatar, elinden birçok fırsatı kaçırır, sözlüsü Suna tarafından terk edilir ve yaralı, ihanete uğramış bir adam olara...