Cümbüş

2.3K 310 125
                                    

Selam.
Karşınızda:


'Cümbüş'


  Akşam alacakaranlığı daha yeni çökmüşken ve daha açık renkli kümülüsler semalardan kaybolmamış, aralarında belli belirsiz yıldızlar belirmişken; içerisinde Oktay'ın hayli kalabalık 'kız isteme kafilesi'ni taşıyan büyük ve konforlu minibüs, Nevşehir yollarında sakin bir biçimde ilerliyordu. Samsun'dan korna çala çala, şen şakrak çıktıklarından beri birkaç yerde özellikle hanımları dinlendirmek için ve namaz vakitlerinde de namazları seferi olarak eda edebilmek için durmuşlardı. Onun dışında gayet dikkatli bir şekilde hiç durmadan ilerlemekteydler. Hepsi mutlu ve heyecanlıydı. Beraber geçirdikleri güzel, unutulmaz hatıralara bir yenisi daha ekleniyordu.

  Tek tek uçakla gelmek yerine son derece konforlu bir araç tutmak hepsine daha samimi gelmişti. Oktay gibi gelenekselciliğe takıntılı bir adam da, hep beraber yola revan olmanın ardında diretmişti. Onlar da öyle yapmıştı. Arabanın arkası özenle yerleştirilen gelin bohçalarıyla doluydu. Ön kısımda ise kendileri bulunuyordu.

  Şoför koltuğunda Baran vardı. Başından bir kaza geçmişliği olmasına rağmen ailenin en mahir ve soğukkanlı şoförü olduğu için bu görev ona verilmişti. Gayet kendinden emin bir biçimde yola odaklanışını tek bir şey bozuyordu. En arka koltukların birinde kah uyuyan, kah evlere şenlik bir lafla konuşmaların tam ortasına müdahil olan, kah gülen kah söyleyen ama bunların hepsinde ona son derece kararlı bir biçimde pas vermeyen Dilay.

  Şoförün sağındaki iki koltukta ilk sırada Oktay oturuyordu. Ömrü hayatında belki ilk defa bu kadar uzun süredir kravat takan Oktay. İkide bir takım elbisesinin tozlarını, sanki tozlanmış gibi, silkeliyor; arada parfümünü tazeliyor, muhakkak hareket edecek bir şey buluyordu ve küçümen çocuklar gibi bir türlü rahat durmuyordu. Hemen yanındakiler Mirkelam Şahoğlu ona sıkça ters ters baksa da şimdilik dilini tutuyor yalnızca derin ve sıkıntısını açığa vuran nefesler vermekle yetiniyordu. Bugün onlarla beraber gelmeyi kendisi teklif etmişti. Başlarında en büyük kişi Ferda ablalarıydı, o da kızı babasından isteyebilirdi ama Mirkelam onların yanında bir de erkek büyük olmasını istemişti. Kızın babasıyla konuşup muhabbet açan, önderlik eden bir büyük. Bu konuda kendisini hiç çekinmeden öne sürmüştü. Bu iki Çakır kardeşin geçmişte de, araya küslük girip ardından ailelerin tekrar barışmasından sonra da Şahoğullarına büyük yardımları dokunmuştu. Bir sıkıntı olduğunda çağırılmasalar da gelmişler ve kendilerine ihtiyaç duyulup duyulmadığını sormuşlardı. Mutlu günün neşesini de ilk onlar paylaşmıştı. O yüzden bugün de onlara büyüklük etme, kızı babasından isteme görevi Mirkelam'a düşüyordu. Bunu seve seve yapardı. Bu teklifini, Oktay ve Cevdet de seve seve kabul ettiler.

  Arkada ilk sırada pencere kenarında Ceylan, onun yanında ise Sait vardı. Nişanları kesildikten sonra Sait'in 'baba düğünü zaten çok uzatmayız, ben nişanlılar gönlümce gezip tozmak istiyorum şu nikahları aradan çıkaralım' dileğiyle şu anda hem dini hem resmi nikahları vardı. Yani Ceylan'ın soy adı Şahoğlu idi ama düğün gerçekleşmediği için Sait hâlâ Ceylan'ına içinden geldiğince davranamıyor, bu konuda kendini zor da olsa dizginliyordu. Onlar da Oktay'ın 'gelin bu mutlu günümde yanımda olun'  ricasıyla buradalardı. Sait çıtırım ve eğlenceli işleri severdi, müstakbel kayınbabanın biraz zorlu bir kişilik olduğunu duyup da Oktay'ın bu akşam terleyeceğini tahmin eder etmez bu ricanın üzerine balıklama atlamıştı.

Tekli koltukta Çakırların en küçüğü, deli dolu ama hakkaniyetli olanı, hepsinin bir şekilde üzerine titredikleri, yüzünün gülmesi için çabaladıkları Bedirhan vardı. Türlü muziplikleriyle ortamı şenlendiriyor, küçüklüğü ve kıymetliliğinin nazını kullanarak amcasına bol keseden takılıyordu. Oktay Oktaylığını yapıp ağzına geleni saysa da yeğenine olan bakışlarından sevgisinden gram azalmadığı belliydi, Bedirhan da buna güveniyordu.

Yılanın Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin