Eun'un dilinden..
Yaşadığımız veya yaşayacağımız olayları biz seçemiyoruz aslında. Yada buna hiç niyetlenmiyoruz diyelim. Bu yaşıma kadar neler öğrendim derseniz eğer, aslında buna bile cevabım yok derim. Hasbelkader gelmiş gibiyim bu yaşıma, ama en önemlisi bana yaşamayı hatırlatan bir nedene tutundum zamanın birinde.
35 yaşındayım, bu zamana kadar en çok neyi değiştirmek istersin diye sorsalardı bu ailemi demek olurdu heralde. Aslında kız kardeşim hariç demeyi doğru buluyorum çünkü onun hiçbir suçu yok benim hayat hikayemde.. Anne ve babam..
Aslında ailem tarafından hep sevilmiştim 20li yaşlarıma kadar. Ebeveynlerimiz bize ayrımcılık dahi yapmamıştı bu konuda ama en çok emeği kız kardeşim vermişti bana, benim ikinci annem gibiydi.
Zamanı geldiğinde kız kardeşim evlenmişti ve çok tatlı bir yeğenim olmuştu. Henüz o zamanlar 16lı yaşlarımdaydım ve bu mutluluğu yaşamanın en özel olduğunu düşünüyordum. Yeğenim çok tatlı bir bebekti. Aramızda mesafeler vardı ancak, annemle her fırsatta onları görmeye gidiyorduk.
Herşey gayet güzel gidiyordu, en azından ben öyle zannediyordum. Üniversiteye gidiyordum 20 yaşımda ve okuduğum okulu burslu bir şekilde kazanmıştım. Ailemin gücü bu okula asla yetmezdi ve burs bunun üzerine çok iyi denk gelmişti. Kazandığım okul Fransa Paris'deydi. Gerçekten emeğimin hakkını sonuna kadar alacağım bir okuldu kariyer açısından. O yaşlarıma kadar birkaç konuştuğum olmuştu ancak içimde boşluğu tam olarak doldurdum sayılmazdı. Onunla tanışana kadar..
Jolie..
O bir yarı fransızdı. Babası koreli annesi tam anlamıyla bir Fransız kadınıydı. Babasının dünya çapında prestiji vardı, annesi ise moda sektöründeydi ve Jolie de annesinin izinden giden bir kız'dı. Aynı yaştaydık onunla, okulda hatta dünya çapında tanınan birisiydi o. Soyadının ve zenginliğinin verdiği lüks hayatın zirvesindeydi. Ancak onun tabuları ve varlığı ben hariç herkese olmuştu sanırım. Kütüphane'de rastladım ben hayatımın aşkına...O gün derslerimle ilgili çalışmam gerekiyordu ve evimde bununla ilgili çok kaynağım yoktu, bende mecbur kütüphanenin yolunu tutmuştum. Aslında kütüphane oldukça kalabalık olurdu ancak şansıma o gün pek kimse yoktu orada. Kütüphanenin en köşesindeki masaya eşyalarımı koyup hemen derslerimle ilgili kitaplara göz atmaya başladım. Ne kadar aradım, bilmiyorum ancak koca kütüphane de bir kitabı bulmak yeterince zordu.. biraz daha aramaya devam ediyordum ki aradığım kitabı bulmuştum sonunda.
Tam kitabı almak için parmak uçlarımla uzanıyordum ki dengemi kaybetmemle arkamdan geçen biriyle yere kapaklanmam bir oldu. Bide üstüne düşmüştüm kahretsin ki.. Gözlerimi açtığımda onunla burun buruna durduğumu fark ettim.
Hayatımdaki bütün şansımı orada kullandığıma yemin edebilirim heralde, yoksa bunun açıklaması olamazdı hiçbir şekilde. Anın şoku gereği sadece burun buruna ve göz göze duruyorduk onunla. Ne o kalkmak için bir tepki verdi, nede ben yerimden kalkmak için bir hamlede bulundum. Öylece baka kaldık birbirimize. Hani derler ya, aşk ağlarını bir şekilde örüyor biz farkında olmadan diye. Aynen de öyle oldu aslında. Anlamamız geç oldu diyelim.
Yüzümün kızardığını vücudumun ateş aldığını hissettiğim an hemen üzerinden kalktım onun. Sonuçta eğitim hayatımın bir yanlış yüzünden bitmesini istemiyordum. İkimiz de ayağa kalktığımızda yüzümün yanmasından saç diplerimin bile terlediğini hissedebiliyordum. Ne diyecektim ki ona, kuru bir özür mü? Beni kâle bile almazdı heralde. Yada ben böyle düşünüyordum.
Ne diyeceğimi toparlamaya çalıştığım sıra hiç beklenmedik hamle ondan gelmişti. Hafifçe kolumu tutup "İyi misin" diye sordu bana. Gözlerime öyle bir endişe ile bakıyordu ki, o an hissetiklerimi hayatım boyunca hissedemem zannediyordum. Kendime geldiğimde iyice sadece "iyiyim ben özür dilerim" diyebildim. Çünkü başka ne diyebilirdim bilmiyorum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance School • Taekook
Fanfiction"Bizi bir kağıt parçasına sığdırdığı için affedemiyorum".. Angst değil√ Düzyazı √