Canım yanıyordu. Çok fazla yanıyordu. Sırtımdaki akşamdan kalma kemer izleriyle okula gelmek zorunda kalmıştım.
Canımı daha fazla yakan bir şey daha vardı. Bana tüm bunları yapanın öz babam olması. Okula gidiyorum diye omuzlarıma vurmuştu özellikle. Sırt çantamın kolları taktıkça omuzlarımı acıtsın diye yaptı. Acıyordu. Çok acıyordu.
İlk dersten çıktıktan sonra sabah son paramla eczaneden aldığım merhemi sürmüştüm. Şimdi ise merhemin etkisiyle hafif rahatlamıştım ancak canım hâlâ yanıyordu. Üçüncü teneffüste sıra arkadaşımın zoruyla kantine gelmiş ve bir masaya oturmuştuk.
O alacağını söyleyerek birer tane kahve almıştı bize.
Teşekkür ederek uzattığı kahveyi avuçlarıma aldım.
"Senin moralin bozuk sanki bugün biraz? Baban mı yine?"
"Ne zaman babam değil ki? Bıktım artık. Dayanamıyorum. Hayatım kurtulmak için bir mucizeyi bekliyor sanki. Ancak mucizeler yalnızca kitap karakterleri için geçerlidir."
"Yanılıyorsun. Mucize diye bir şey vardır. Ve hatta yakınsa sana da uğrayacak. Bak görürsün. Irmak demişti dersin."
"Hiç sanmıyorum Irmak. Benim hayatın olarak kabullendiğim hayat iğrenç ötesi ve hadi diyelim mucizeler gerçek.. Bir mucizenin benim hayatıma yalnızca uğramasına düzelmez benim hayatım."
"Bak görürsün. Çok yakında değişecek hayatın. Sen çok fazla mutlu olacaksın. Bütün izlerin geçecek."
Bütün izlerin geçecek.
Bu benim için çok güzel ve iyi niyetli bir duaydı. Hangi biri, dedim kendi kendime. Hangi biri geçecek Irmak?
"Bu dua yalnızca senin güzel kalbin arkadaşım. Neyse. Seninle bu konuyu tartışmayacağım."
"Allah'tan ümit kesilmez yavrum." Gülümsedim.
"Allah'tan ümit kesilmez ama benim hayatım bir urgana dolanmışken de fazla bir şey bekleyemem."
Derin bir nefes aldı. Aslında o da biliyordu tüm bu felaketlerin asla bitmeyeceğini. O'nunki yalnızca bir umuttan ibaretti. Umut benim gibiler için asla gerçek olamazdı.
Zilin çalmasıyla beraber sınıfa çıktık. Ders, aramın en iyi olduğu edebiyat dersiydi. Kendisiyle diğer derslere göre daha çok anlaşıyorduk. Hayalimdi edebiyat öğretmeni olmak. Ancak bu hayalimi gerçekleştirecek kadar ne param vardı. Ne de okumama izin veren ailem.
Merhemin etkisi geçiyordu herhâlde. Hem canım acıyordu hem de yanıyordu.
Sonrası ise daha bir felaket geçmişti. Omuzlarımın acısı daha da artıyordu sanki.
Okuldan çıktığımda saat akşam beş olmuştu bile. Çalışmak için temizliğe gittiğim eve doğru yola çıkmıştım.
Karşıdan karşıya geçerken soldan gelen araba aniden hızlanmıştı. Frene basmıştı ancak yine de bana çarpmıştı. Bedenim arabanın sertliğiyle yere düşerken şoför koltuğundan inen adam hızla yanıma gelmişti.
"Hanımefendi? İyi misiniz? Beni duyuyor musunuz?" Bir kapı sesi daha duydum. Adam omzuma dokunarak ağrılı uyarak verdiğinde acıyla inledim.
"Arif, arabaya geç," dedi başka bir ses.
"Abi.."
"Arif, arabaya dedim!"
"Tamam abi." Omuzumdaki eli uzaklaştığında önümde bir çift ayakkabı gördüm. Başımı kaldırıp uzun boylu adama baktım. Simsiyah saçları ve kara gözleri vardı. O an duydum kalbimin sesini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel ve Çirkin
Teen Fiction*MAFYA HİKÂYESİDİR* Annesi tarafından henüz çok küçükken terk edilen Mayıs Rüya Zorlu verildiği aile tarafından tabiri caizse kül kedisi gibi görülmektedir. Mayıs Rüya çektiği eziyetlerden bir adam sayesinde kurtulacaktır. Bu adam, Mayıs'a bir tek...