1.6

15.7K 894 232
                                    



*Bu bölüm smut içerir.*




Huzurla iç çekerek kafamı göğsünden kaldırdım. Odasında biraz cilveleştikten sonra salona geçmiştik. Bize izleyecek bir şeyler attıktan sonra koltukta öylece uyuya kalmıştı. Sanırım bugün dolaplarla ilgilenirken yorulmuştu.

Şimdi o uyuyordu benide uyumadan önce yine kucağına çekmişti. Uyanmaması için kıpırdayamıyordum da. Çenemi göğsüne yaslayarak yüzüne baktım. Her nefes alışıyla göğsüyle birlikte bende havalanıyordum.

Yüzünün her zerresini inceledim. Kaşlarını, kirpilerini ve dudaklarını inceledim. Parmak uçlarımla yüzünün her karesine dokundum. Zor olsa da bir süre sonra çok fazla kıpırdamadan üstünden kalktım. Hava neredeyse kararmak üzereydi.

Telefonumdan Tufan'a tüm bilgileri aktaran birkaç mesaj attıktan sonra telefonumu sessize aldım. Tufan'ın mesaj seline Ali uyanabilirdi. Salonun ortasındaki sehpada duran telefona kaçamak bir bakış attım.

O bir kere olurdu. Şu an karıştırmaya ihtiyacım olmadığı için mutfağa doğru ilerledim. Susamıştım. Daha önce yetişemediğim dolabın yanındaki dolabı açarak bir su bardağı aldım ve su doldurarak kafama diktim.

Sırtımdan geçen ürpertiyle suyu içmeye devam ederken arkama doğru baktım. Kapının kirişine yaslanmış olduğunu gördüğümde su boğazıma kaçtı. Öksürerek bardağı tezgaha koydum. Yanıma geldiğinde derin erin nefesler almaya çalışıyordum.

Sırtıma birkaç kez vurduktan sonra beni kollarının arasına alarak sırtımı okşamaya başladı. Nefeslerim düzene girdiğinde onu ittirerek göğüsüne vurdum.

"Korktum, aptal. Ne diye sessiz sessiz geliyorsun?" dediğimde beni tezgahla arasına aldı. İki tarafımda tezgaha dayağı kollarını tuttum. Beni resmen hapsetmişti. Yüzüne baktığımda güldüğünü gördüm.

"Ne gülüyorsun?" diye, kızdım.

"Sen dolaplara yetişebiliyormuşsun." dediğinde gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. Bunu şimdi mi fark ediyordu gerçekten? Ellerimi yüzüne çıkararak yanaklarını okşadım.

"Saf mısın çocuğum sen? Hiç dizi izlemedin mi? Kitap okumadın mı?" diye sordum. İşaret parmağını boynumda dolaştırdı. Gıdıklanıyordum.

"O bir taktiktir. Boyun kısaysa yetişse bile yetişmez." diyerek kırptım. Beni kollarının arasına alarak yüzünü boynuma gömdü. Dudakları boynuma dokunurken ben gıdıklandığım için ondan kaçmaya çalışıyordum. Sonunda yeniden tezgahtaki yerimi aldığımda bacaklarımın arasına girdi.

"Yakalanacak mıyız yoksa?" dedim, gülerek. Bir eli bacağımın üstündeyken diğeri tişörtümün içinden belime ulaştı. Bana doğru yaklaşarak dudaklarını yanağıma sürttü.

"Bu sefer kimse bozamaz." diye mırıldandığında gerildim. Bu sefer kimse bozmayacaksa ne kadar ileriye gidebilirdik? Gerildiğimi belli etmeden kollarımı boynuna sardım. Yanaklarımdan boynuma doğru yol aldığında gözlerimi kapattım.

Yine de her şey çok güzeldi. Bunlar hep istediğim o anlardı ve şimdi sahiptim. Sanırım içimdeki o huzursuzlukta kaybolmuştu. Kedi gibi mırıldanma sesleri çıkartarak güldüm. Yanaklarındaki kısa sakallar gıdıklanmamı sağlıyordu.

"Gıdıklanıyor musun?" diye sorduğunda başımı 'hayır' anlamında salladım. Evet dersem daha çok yapardı. Bana inanmamış gibi yüzünü daha çok boynuma sürttü. Her kaçma çalışmamı büyük bir başarıyla engelliyordu.

Mahalle [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin