Odamda dertli bir şekilde oturuyordum. Oflayarak telefonumu yatağa attım. Hiçbir sosyal medya hesabı olmadığı için onu araştıramıyordum. Evet, aynı mahallede büyümüştük. Ama elimde telefon numarasından başka bilgim yoktu. Bir de habersiz çektiğim birkaç fotoğrafından başka hiçbir şey.Telefonu tekrar elime alarak galeriyi açtım ve şifreli klasöre girdim. Şifremi 'sakın açma' yazdıktan sonra çektiğim fotolar arasında dolaşmaya başladım. Fotoğraf beş önce yani o yirmi ben ise on beş yaşındayken çekilmişti.
Tufan'a telefonu beni çekmesi için vermiştim ve gerçekten tesadüf olarak arkada bize doğru yürürken çıkmıştı. Fotoğrafı çektikten sonra yanımıza gelmiş ve bize Cemil Abi'leri görüp görmediğimizi sormuştu.
İlk ve tek birlikte fotoğrafımızdı. Onu daha fazla görebilmek için mahalle halısahasına bile gitmiştim bir dönem. Ama o maçlarda sakatlanmıştı. Tufan'ı zorla kahvehaneye götürdüğüm bir dönem bile olmuştu. Ama hep bir şekilde işi çıkmıştı ve onu görememiştim.
Ama en sonunda pes ettiğimde her yerde karşıma çıkmaya başlamıştı. Ben kaçtıkça markete giderken bile karşıma çıkmıştı. Okuldan dönerken, Tufan'lara giderken, çöp atmaya çıktığımda bile onu görüyordum artık.
Sanırım gerçekten kaçan kovalanıyordu. Tabiki o kovalamıyordu ama evren bir şekilde onu her yerde görmemi sağlıyordu. Fotoğraflara sıra sıra baktım ve sonuncuda durdum. Bu fotoğrafı yaklaşık bir hafta önce çekmiştim. En paspal halimle markete giderken yanımdan geçmişti.
Tabi o yanımdan geçerken telefonda biriyle yazışıyormuş gibi yapmaktan bana bakıp bakmadığını görememiştim. Yanımdan geçip gittiğinde telefonumu omzunun üstünden uzatıp arkamı dönmeden onu çekmiştim. Tabi sadece arkası görünüyordu ama olsundu. Tam fotoğrafa bakmaya devam ederken gelen mesajla irkildim.
Tufan: Gel lan bize otururuz biraz.
Tufan: Sonra mahallede turlamaya çıkarız.
Deniz: Tamam.
Yatağımda debelenerek ayağa kalktım ve telefonumu siyah eşofmanımın cebine sıkıştırdım. Dolabıma ilerledim ve üstümdeki siyah tişörtün üstüne gri bir kapüşonlu geçirdim. Aynanın karşısına geçerek dört parmak uzunluğundaki kahverengi düz saçlarımı parmaklarımla dağıttım.
Yüzümde hiç çekici bir şey yoktu. Gözlerim de klasik kahverengiydi. Burnum biraz kemerli olması dışında düz ve küçüktü. Dudaklarım ne ince ne kalın diyebileceğim bir şekildeydi. En azında koyu bir pembeydi. Kendimi dudaklarımı büzerek aynaya bakarken buldum.
Kaşlarımı çattım. Dudaklarımı yaladım ve nasıl durduğuna baktım.
Parlak, güzel.
Aynanın yanındaki dolabın kapaklarını aralayarak içinden kare bir kutu çıkardım. Kutuyu açtım ve içinden küçücük bir kavanoz çıkardım. Kahverengi kavanozu açtım ve parmağımı içine batırdım. Bunu geçen bir marketten almıştım. Dudak nemlendiricisiydi. Dudaklarıma hafifçe sürerek kavanozu kutuya koydum ve kutuyu dolaba kapattım.
Kremlenen parmağımı elime silerek kremli hissi yok ettim. Dudaklarımı birbirine sürttüm ve aynaya baktım. Belki bir gün beni öper miydi? Kalbim garip bir heyecanla atmaya başladığında gözlerim doldu. Öğrendiğinde gözlerinin nasıl bir iğrentiyle bakacağı aklıma düştü.
Gülümsedim, kirpiklerimden bir yaş yanağıma yuvarlandı. Hızlıca sildim ve ellerimi yüzüme yelpaze gibi salladım. Kapüşonumu kafama çektim ve odamdan çıktım. Mutfağa ilerledim. Annem mutfaktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalle [bxb]
RomanceEğer mahallenin abisine aşıksanız bu kötüydü ama mahallenin abisine aşık bir erkekseniz bu daha da kötüydü. bxb