Elimdeki ıslak bezle masayı hızla sildim. Sabah erkenden Ali'nin beni kaldırmasıyla zar zor uykumdan kalkabilmiştim. Bu saatte kimse gelmediği için sadece o ve ben vardık. Öğlene doğru Tufan'la, Hasan abinin geleceğini öğrenmiştim.Elimi ağzıma kapatarak esnedim. Ali mutfaktaki tezgahları silip raflarda tozlanan tabak çanak ne varsa hepsini yıkamıştı. Ben esnemekten sadece on masanın tozunu alabilmiştim.
Tekrar esneyeceğim sırada kucaklandım. Bez elimden düşerken hemen gözlerimi kapatıp uyuma haline geçtim. Mutfağa girip sabah keşfettiğim odaya gitti. Burası mutfağa girdikten sonra buzdolaplarının yanında kalan bir kapıydı. İçerisi çalışanlar için yapılmış bir dinlenme odası gibiydi.
Birkaç sandalye ve bir kanepe vardı. Bir tane de küçük eski bir televizyon vardı. Beni kucağından koltuğun üstüne bırakıp üstüme hırka gibi bir şey örttü. Hırkaya sıkıca sarılıp gözlerimi kapattım.
"Sen biraz daha uyu bebeğim. Ben seni uyandırırım." dedi. Onun saçımı okşaması ve yanağıma kondurduğu öpücüklerle hızlıca uykuya daldım.
Bazı sesler duysamda bilincim ayılmayı reddediyordu. Bir süre sonra ortam tamamen sessizleştiğinde refleksle doğruldum. Odada tek başımaydım ve karanlıktı. İçeriye sadece aralık kapıdan mutfak ışığı yansıyordu.
Üstümdeki hırkayı koltuğun üstüne bırakarak ayağa kalktım. Ali neredeydi?
"Ali." diye seslendim. Ama karşılık alamadım. Mutfaktada kimse yoktu. Ama içeriden konuşma sesleri geliyordu. Adımlarımı yavaşlatarak mutfak kapısına kulağımı yasladım. Ali'nin sesini duyuyordum. Bir erkekle konuşuyordu ama kim olduğunu anlayamamıştım.
Kapıyı yavaşça aralayarak aralıktan baktım. Lokantanın kapısının önündelerdi. Ali'nin yüzü bana dönüktü ama konuştuğu kişinin yüzünü göremiyordum. Gözlerimi kısarak onları duymaya çalıştım.
"Bu ülkeden neden gittiğin belli oluyor." dedi, Ali. Karşıdaki kişi garip bir gıcıklıkla güldüğünde yüzümü buruşturdum. Sesi bana asla tanıdık gelmiyordu. Üstünde koyu lacivert bir takım elbise vardı. Ali'den biraz kısaydı.
"Nedenmiş?" dedi, karşısındaki kişi. Ali ellerini pantolonunun cebine sokmuş rahat ve özgüvenli bir şekilde karşısındaki kişiye bakıyordu.
"Çünkü sen burada yaşayacak akıla sahip değilsin. Ben senin gibi modern değilim. Gevşek gevşek konuşurken bir anda kafayı gömerim, o çeneni kırarım." dediğinde kaşlarımı çattım. Bir kavga çıkacaksa bu burada kalmam gerekiyor demekti.
"Senin gibi avam biriyle nasıl birlikte olabilir ki? Şaşırdım." dedi, karşısındaki kişi. Benden mi bahsediyordu? Bu kişi kimse benim sevgilime avam demişti. Gidip üstüne atlasam olur muydu?
"Bana maval okuma. Uydurma efendi kişiliğini de al siktir git buradan." dedi, Ali. Söylerken ki aşağılayıcı yüz ifadesiyle ben bile aşağılanmıştım. Dudaklarımı birbirine bastırıp kapıyı birazcık daha araladım.
Karşısındaki kişi yanından geçerek kafasını ona doğru döndürdüğünde yüzünü gördüm.
Bu Rüzgar'dı.
Sesini tanımasamda simasını tanımıştım. Elimi ağzımın üstüne kapattım. Sesimi soluğumu çıkarmadan gitmesini bekledim.
"Sen beni hiç anlamadın. Ben olmadığım için yerimi doldurmakta kullanılan satranç tahtasındaki bir piyonsun. Ama şimdi geldim." dedi, bütün özgüveniyle. Yüzündeki ukala tavrı her zamanki gibiydi. İğrenç!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahalle [bxb]
RomanceEğer mahallenin abisine aşıksanız bu kötüydü ama mahallenin abisine aşık bir erkekseniz bu daha da kötüydü. bxb