4.3

4.6K 294 181
                                    




Çiçek buketini masanın üstünden alarak Tufan'ın yanına gittim. Akşam olmak üzereydi ve biz serada bir şeyler içiyorduk. Ali'ye kısa bakış atarak Tufan'ın bağdaş kurduğu minderin yanındaki mindere oturdum.

Üstümdeki takımdan oldukça daralmıştım. Ceketimi çıkartarak katladım ve yanımdaki minderin üstüne koydum.

"Tekrar mahalleye geri mi döneceğiz şimdi hiçbir şey anlamadım? Burada kalacaksanız o nasıl olacak?" dedi, Tufan. Göz ucuyla Ali'ye baktım. Ona baktığımı hissetmiş olacak ki bana bakarak göz kırptı.

Ona gülümseyip Tufan'a döndüm.

"Bu gün ya da yarın eve dönerim diye düşünüyorum. Ondan sonradaki sanki ayrı eve çıkmak istiyormuş gibi buraya gelirim." dediğimde Tufan gözlerini devirdi.

"Bok gibi bir plan kardeşim. Daha bok gibi bir planı senden başkası yapamazdı." dedi. Kaşlarımı çattım.

"Biliyorum çok iyi değil ama başka ne yapabileceğimi bilmiyorum. Ailem ayrı yaşamamı istemez, Ali benden ayrı yaşamak istemez. Ortada kaldım." dedim, kararsız bir sesle. Bu düşüncelerimi Ali'yle paylaşmamıştım.

Bir şekilde kendim halletmem gerekiyordu. Annem ile babam yalnızca benim halledebileceğim bir unsurdu. Ali bana yardım edemeyeceği için onu zora sokmama gerek yoktu. Evde kalmaya devam etsem bile bende Ali'den ayrı yaşamak istemiyordum. İkisinden biri olmak zorundaydı.

"Bence ailen bunu olumsuz karşılamaz. Zaten işe başladık, kendi paramızı kazanıyoruz." dediğinde ona hak verdim ama yine de belli olmazdı. Saatler ilerlediğinde içeri geçip üzerimize daha rahat şeyler giymiş ve bir şeyler yemiştik.

Şimdiyse salonda oturuyorduk. Tufan ve Hasan abinin evlenmemiz sayesinde arası biraz düzelmişti. Artık rahat rahat konuşup atışabiliyorlardı. Onların flörtleşme şekli ilkokulda ki çocuklar gibi atışmaktı.

"Yakın zamanda hep beraber bir tatile gideriz o zaman." dedi, Hasan abi. Bu tatil tabiki de bizim balayımızdı. Yanımda oturan Ali'ye baktım. Baş başa olmadığımız için düz bir şekilde yan yana oturmuştu.

Ama o yinede arada elini bana dokundurmaktan geri kalmıyordu. Bana değen bakışlarıda yalnız kalmamız için birazdan onları kovacak gibiydi.

"Bizim izin almamız gereken ailelerimiz var, sizin gibi otuz yaşında değiliz." dedi, Tufan. Hasan abiye gözlerini kıstı ve bize baktı. Ben kısaca onu onaylar bir şekilde başımı salladım. Tabiki de ailelerimizden izin almamız gereken kısmını onaylamıştım.

"Ben otuz yaşında değilim." dedi, Hasan abi. Sanki biraz bozulmuş gibiydi. Kaşlarımı çatarak Ali'ye baktım. Bana bakarak kafasını 'sorun yok' anlamında salladı.

"Ha yirmi yedi ha otuz, üç senenin lafını mı yapıyorsun?" dedi, Tufan. Ona uyarıcı bir bakış attığımda yerine sinerek ağzını kapattı. Hasan abi ona cevap vermeden kafasını başka bir tarafa çevirdi.

Bunların arasında neler oluyordu böyle? İşi fazlasıyla yokuşa süren Tufan gibiydi. Ama bunu neden yapıyordu anlamış değildim. Hasan abiden ona yoğun bir ilgi ve sevgi vardı. O bunu elinin tersiyle itiyordu.

Gecenin devamında onlar eve gitmek için evden ayrılırken bizde elimizde kahvelerimizle mutfaktaki adanın etrafında karşılıklı oturuyorduk. Kahvesinden bir yudum alıp bana baktı.

"Planımız ne?" diye sordu. Stresten kemirdiğim tırnaklarıma ara verdim.

"Hiçbir plan yapmadım. Annemlere dümdüz söylemeyi düşünüyorum. Nasıl bir tepki verebileceklerini kestiremiyorum." dedim, sıkıntıyla. Masanın üstünden elini bana doğru uzattı. Elimi ona doğru uzatıp sıkıca tuttum.

Mahalle [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin