sıkıca sarıldım.

10 0 0
                                    

“Ne yemek yapayım abi?.” diye sordu.

“Bilmem güzelim, ne kolayına gelirse ondan yap.”dedim.
Kafasını hafifçe bana çevirerek merakla
gözlerini kırpıştırdı.

“Abi iyi misin? Sabah neşeliydin şimdi durgunsun .”dedi.“İyiyim sadece yorgunum biraz.”dedim gülümseyerek.

“Ne beni ne de kendini kandırma, belli işte bir şey olmuş.”dedi yüzü ciddileşerek.

“Şu an değil daha sonra söz veriyorum anlatacağım.” deyip saçlarının arasına öpücük kondurdum.
Memnuniyetsizce yüzünü ast ve yürümeye devam ettik.

Eve girdiğimizde rutubet kokan sert kokunun nefesimizi kesmemesi ve
ciğerlerimizin buna alışması için camları açtım. Babamın odasının önünden
geçerken odada olmadığını farkettim. Kim bilir yine nerede sızıp kaldı, umarım gece dönünce bize
sataşmaz diye içimden geçirip Yaren’e yardım etmek için mutfağa yöneldim. İçeri girdiğimde çoktan bir
şeyleri hazırlamaya başlamıştı. Tam bende tezgaha doğru yönelmiştim ki bana dönüp, “Sen otur abi
yorgunsun zaten ben hallederim.” dedi gülümseyerek. İtiraz etmeden sandalyeyi çekip oturdum.
Düşüncelere ve Yaren’i izlemeye dalmış
olacaktım ki yemeği yapmayı bitirdiğini elindeki tabağı bana doğru uzatınca farkettim. Geç farkettiğim için
olacakt ki tabağı önüme koymak için uzanınca
kazağının kolu yukarı çıkıp bileği açılınca başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim. Beyaz ince
bileği kesik izleriyle doluydu. Dikkatli bakışlarımı farketmiş olacak ki hızlıca elini çekip, kazağının uçlarını
tutup avuçlarının içine aldı. O an yanlış bir tepki verebilirim diye düşünerek sustum
ama tüm kaslarımın gerildiğini hissediyordum. Havadaki gerginliğin dağılması için sıcak bir sesle,

“Hadi gelsene yemek soğuyacak.” hafif çekingen bi sesle ,

“Geliyorum abi.”



Yarın okul dönüşü bu konuyu açmayı aklımın bir köşesine kazımıştım. Yemeğimi yedikten sonra Yaren
masayı toplamak için tabaklara uzanınca,

“Ben toplarım zaten sen yaptın yemeği, dinlen biraz.”dedim. Dikkatlice yüzümü inceleyip tamam anlamında
kafasını salladı. Tam yanımdan geçerken kolundan nazikçe tutup sıkıca sarıldım. Burnumu saçlarının arasına
gömüp kokusunu içime çektim. O da hemen kollarını gövdeme sardı. Biraz öyle kaldıktan sonra
kollarımı gevşetip benden ayrılmasını sağladım. Hafif sulanmış gözlerle bana bakıp yanağıma küçük bir
öpücük kondurduktan sonra hiçbir şey demeden mutfaktan çıktı. Ben de mutfağı hızlıca toparlayıp odama
geçtim.


Ders çalışamayacak kadar yorgun olduğumu anlayınca bende elime Stefan Zweig’in ‘Bir Kadının Yaşamından
Yirmi Dört Saat’ kitabını aldım. Yatağıma uzanıp kitabı açıp kendimi büyülü sayfaların arasına bıraktım.
Satırların, kelimelerin ve harflerin arasında savrulurken dikkatimi çeken satırda durup altını çizmek için
kalemime uzandım. Kalemin kapağını açıp “Ve bir kez daha, ruh, fikir ya da duygu diye adlandırdığımız
şeylerin aslında ne kadar zayıf, zavallı ve acı veren şeyler olduğunu hissediyorum korkuyla.” yazan yeri
çizdim. Artık göz kapaklarım ağırlaşmaya başladığı için kitabı eski yerine koyup, derin bir uyku çekmek için
yatağa geri döndüm.

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin