“Yaren! Yaren’i bırakıp gittin mi baba? Nasıl yaşayacak sensiz, nasıl ha? Ne olur kalk hadi baba. Kalk ve
bana her zamanki gibi bağır ama kalk. Kalk bak eğer okula gitmedim diye Yaren gelip bizi böyle görürse
kötü bir şey olduğunu sanar. Hadi baba kalk seni kurutup giydireyim bab-
“A-abi”
Kilometrelerce ötedeymiş gibi gelen o ses. Yaren’in sesi..
“A-abi” bir çığlık koptu o küçük bedenden.
Bir rüzgar esti. Bir ağaç devrildi. Yavru bir kuş yaşamını yitirdi.
Kafamı kaldırdığımda hiç istemediğim manzara karşımdaydı. Deprem sonrasıenkazı mıydı?. Bu sanki
aylardır bir okyanusun ortasında mahsur kalmış bir geminin aylar sonra kurtuluşunda o ait olduğu
limanın yerle bir olmasıydı. Ne zamandır yerde oturmuş, babamı küvetten kucağıma almıştım henüz
bilmiyorum. Bildiğim tek şey, Yaren’in parçalanan yüreğinin attığı asla unutamayacağım, o bir
dağın bile üzüntüden çöküşüne sebep olabileceği güçsüz çığlıklarıydı…
Üstümdeki kanlı kıyafetleri inceledim bir süre, daha sonra babam olacak o adama ve Yaren’e
kaydı gözlerim. Keşke kör olsaydım da onu bu halde görmeseydim. Keşke, keşke hiç babamızı
tanımasaydı. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilememenin verdiği duygu karmaşasından sıktığım
yumruklar bileklerimi ağrıtıyordu. Sonra sesler gelmeye başladı. Daha fazla insan sesi, adım
sesleri, kulaklarım dainliyordu. Babamı yere yatırıp yalpalayarak da olsa Yaren’in yanına gidip ona
kucağımla siper etmiştim. Babasını o şekilde görmemeliydi. Hıçkırıkları daha şiddetli bir hal
alırken, bir kaç kişinin kapının oradan seslendiğini duydum. Tepki verecek takatim yoktu.
Yaren’in o güçsüz çığlıkları kalbimde hiç kapanmayacak bir yaranın açılmasına
sebep oldu. O an bir gerçek yüzüme çarpmıştı. Bu adam bizi hiç düşünmemişti ki. Bencil bir şekilde
yaşamış, kendi keyfi için keş olmuştu hayatı boyunca. Şimdi ise kendinibu izbe hayattan kurtarmak için
bencil bir şekilde hiçbir şey söylemeden son defa bile olsa çocuklarını görmeden ölmeyi seçmişti.Bir çığlık
duydum Yaren’in iniltilere dönüşen sesini bir anda daha da şiddetli birkadın sesi bastırdı. Kafamı
kaldırdığım da ekmek aldığım fırın ve karşı apartmanın temizlikçisi korkudan ağızını kapatmış bize, daha
doğrusu babamın cesedine kilitlenmişti.
Az önceki çığlık bu kadına aitti.
Sonra bir telefonun sesi ilişt kulağıma.
“A-alo İstanbul Jandarma Emniyeti mi ? Bir intiharı ihbar edecektim.”
Yaklaşık yirmi beş dakika sonra gelen ağır adım sesleri ile olay yeri araştırma, jandarma ve polisler
salonumuzun ortasında bize doğru gelip kendilerini tanıtmıştı.
İçlerinden birinin “Ceset nerede?” demesi ile,
“Banyoda, koridorun solunda ilk kapı.” demişt fırında çalışan abi.
Bir kaç dakika sonra banyoya giden ekipler geri dönüp jandarma ve polisamirine bilgi verip bize
dönmüştü...
“Failin sizinle yakınlık derecesi nedir?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .