yuvarlak kalçasını

5 0 0
                                    

geldiğimi bile farketmemiştim.


Okulun önüne yaklaştığımda ilk defa herkes bana bakıyordu. Bu sefer dalga geçmek için değil de
acıdıkları içindi. Gözlerine bakınca bana acıdıklarını net bir şekilde görüyordum. Okulun girişine doğru
yürürken Rüzgar’la göz göze geldim seri bi şekilde gözlerimi kaçırıp ayaklarıma indirdim. Onun saçma
sözlerini dinleyecek dermanı kendimde hissetmiyordum fakat bana doğru geldiğini hissediyordum.
Ayakkabılarını gördüm, tam yanından geçiyordum ki elini omzuma atıp beni durdurdu. Yavaşça kafamı
kaldırıp yüzüne baktım yine aynı bakışlar, sana acıyorum, diye bağıran gözler. Giderek sinir bozucu
olmaya başlıyordu bu durum. Geri çekilip elinin omzumdan düşmesini sağladım.
Gözlerimi ona dikip,


“Ne var Rüzgar?”dememle yüz ifadesinden dumura uğradığı belli oluyordu.
Benden böyle bir tepki beklemiyordu belli ki. Kedini hemen toparlayıp,


“Geçmiş olsun kardeşim.” deyip cevabımı beklemeden uzaklaştı. Ardından biraz baktıktan sonra aç
olduğum için kantine yöneldim. Kantine gidene kadar yine aynı bakışlar ve birkaç ‘geçmiş olsun’
laflarıyla yürüdüm. Hiçbiri içten değildi hepsi o kadar sahteydi ki zoruma gidiyordu. Normalde yüzüme
bakmayan beni dışlayan insanlar benim için üzülüyormuş gibi yapıyordu. Ne önemi vardı ki. Hepsine
lanet olsun. Sıranın bana gelmesiyle tost istediğimi söyleyip parayı uzattım. Kantinci gülümseyip,


“Bu seferlik benden olsun.” deyip elimdeki parayı nazikçe ittirip tostu yapmayabaşladı. Zavallılığımı
iliklerime kadar hissediyordum, daha ne kadar devam edecekt bu saçma durum?


“Al bakalım.” sesiyle kafamı kaldırdım. Kantincinin elindeki tostu çekingen bir tavırla alıp


“Teşekkür ederim.” dedim ve boş bi yer bulup bol malzemeli tostu yemeye başladım. Karnım o kadar açt ki
ağzımın yanmasını önemsemeden büyük ısırıklar alarak yiyordum. Tostum bitice arkama yaslanıp içimden
‘keşke babam daha önce ölseydi.’ diye geçirdim. Ardından bu düşünce çok zalimce ve bencilcegeldi. Ama
babamın kendisi zalim ve bencil değil miydi zaten? Öyle olmasaydı bu şekilde yaşam sürmezdi. Öyle
olmasaydı yıkık dökük evin buz gibi küvetine uzanıp, her şeyi göz ardı edip kendini öldürmezdi. O zaten
zalimdi, hayat boyunca da öyle olmuştu. Ona merhamet duymak yalnızca benim aptallığım olurdu.
Kulaklara ızdırap veren zil sesiyle birlikte düşüncelerimi orda bırakıp sınava girmek için sınıfıma yürüdüm.
İçeri girip kendi sırama ilerlerken Şevval’le göz göze gelmemizle hemen yüzüne bi gülümseme kondurdu.
Bende ona gülümseyip yerime oturdum. Sınıfın çoğu henüz gelmemişti. Kısa bir süre sonra Şevval arkasına
dönüp kısık sesle,


“Görüşmeyeli nasılsın Atlas, daha iyi misin?” diye sordu merakla. Boğazımı
temizleyip,

“İyiyim teşekkür ederim sorduğun için.”


“Sevindim iyi olmana.” deyip gülümsedi hemen.


Ardından, “Yarın babamın yanına gideceksin, vazgeçmedin değil mi?’’


“Evet gideceğim, şu sınavlar bitsin aklımda.” cümlemin bitmesiyle içeriye tüm göz alıcılığıyla Hira Hanım
girdi. Bir relinde sınav kağıtları diğer elinde ise pahalı çantasını tutuyordu. Kızıl saçlarını ensesinden sıkı
bir topuz yapmış, üstüne iri göğüslerini ve yuvarlak kalçasını daha da belli edecek siyah dar bir elbise
giymiş, yüksek topuklularının üstünde hızlı ama kararlı bir şekilde yürüyordu.


“Atlas beni duymuyor musun?.” Hira Hanım’ı incelemeye kendimi çok kaptırmışolacaktım ki Şevval’i
duymamıştım.

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin