“Teşekkür ederim Hira Hanım ama ihtiyacım olacağını sanmıyorum.” dememle kıkırdadı. Kaşlarım çatıldı
komik bir şey mi söylemiştim?
“Umarım. Zil çaldı dersine geç kalma.”
“İyi günler.” deyip odadan çıktım. Hızlı adımlarla sınıfa yürüdüm bir yandan da az önceki konuşmaya
anlam arıyordum. Çok saçmaydı. Paraya ihtiyacım olsa neden okulumun müdür yardımcısına geleyim
ki? Sınıfa girip yerime oturdumve biraz daha düşündüm ama boşaydı aklımdaki soruların hiçbirine
cevap bulamadım ve hepsi havada kaldı, dersi dinlemeye çalıştım.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım çıkış saati gelmişti. Gözlerim cama kaydı bulutlar kararmış
kendilerini ağlamaya hazırlıyorlardı. Umarım eve gidene kadaryağmaz diye geçirdim içimden, pek öyle
durmasa da. Gökyüzünü izlerken zil sesini duymamla toparlanıp okulun kapısına doğru ilerlemeye
başladım. Kapıyı tam açmamışlardı o yüzden herkes birbirini ittire ittire çıkmaya çalışıyordu. Uzaktan ağılın
kapısı açılınca birbirini ezerek çıkmaya çalışan koyunlara benziyorlardı. Cidden böyle gözüktüklerinin
farkında olsalar yine de böyle devam ederler miydi? diye düşündüm. Sanırım ederlerdi.
Zaten acelem olmadığı için uzakta kalıp kalabalığın dağılmasını beklemeye karar verdim ve her zaman
Yaren’i beklediğim köşeye geçip bakışlarımı okulun kapısına çevirdim, sanki o çıkacakmış gibi kapıdan içi
boş bir umutla. Meğer ne çok yanarmış canı insanın, baktığı yerde göremeyince görmek istediğini. Uzun
süredir kapıyı izliyor olacaktım ki gök gürültüsünün sesi beni kendime getirdi. Çok geçmeden de saçlarıma
küçük damlaların düşmesiyle yağmur başlamıştı. Kafamı yavaşça kaldırıp gökyüzüne baktım. Bulutlar daha
da kararmıştı. Yağmur daha bir hüzünlü yağıyordu sanki. Neydi bulutları bu kadar hüzünlendiren, tanrı
mıydı? Yoksa oradan şahit oldukları mı? Yüzüme gelen damlalardan birinin gözüme girmesiyle irkilip kafamı
eğdim. Okul kapısına son bir kez daha bakış atıp eve doğru yürümeye başladım.
Her attığım bir adımda yağmur daha da hızlanıyordu sanki. Artan yağmur fırtınaçıkmasına da neden
olmuştu. Poşetler, çöpler havada ordan oraya uçuşuyordu. Aynı arafta kaybolan kimsesiz ruhlar gibi. Evin
sokağına girdiğimde artık her yerimden sular damlıyordu. Titremeye ve üşümeye başlamıştım.
Apartmanın kapısını açıp hızlıca merdivenleri çıkarken üst kattan birinin indiğini duydum, komşulardan
biriydi büyük ihtimalle. Artık bi başın sağ olsun lafı daha duyarsam kusacaktım o yüzden adımlarımı
hızlandırıp kafamı eğdim. Adım sesleri yaklaştığında yanından geçecekken gelenin üst komşumuzun 7
yaşındaki kızı Pelin olduğunu farketmemle durdum. Elinde büyük bir tabak vardı ve zar zor tutuyordu,
beni görünce durup yamuk dişleriyle gülümsedi,
“Merhaba Atlas abi.” dedi. Bende ona gülümseyip hafifçe eğilip boyuna geldim.“Merhaba ufaklık, yağmur
yağıyor dışarda nereye gidiyorsun böyle.”dedim.
“Size geliyordum abi. Annem sen ye diye bir şeyler hazırlamış onları getirdim.”
deyip tabağı bana uzattı. Elimle saçlarını okşayıp,
“Teşekkür ederim Pelin, zahmet etmiş annen.”
“Olur mu hiç öyle ne yaptık sanki zahmet olacak, al hadi.” diye tabağı iyice uzattı. Olgunca lafları gülmem
neden oldu. Tabağı aldıktan sonra ellerini belinegötürüp gözlerini üstüme dikt ardından,
“Saçlarından sular damlıyor Atlas abi. Üstünü değiştir öyle gezme yoksa hasta olursun.” bu sözlerinin
bana Yaren’i hatırlatması küçük bi kahkaha atmama neden oldu.
“Tamam değiştiririm, evdekilere selam söyle.” dedim. Onay vererek kafasını salladı.
“Görüşürüz Atlas abi.”el salladı ve yukarı çıkmaya başladı.
“Görüşürüz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
غير روائيbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .