“Yaren bana bir söz ver. O fakülteyi kazanıp bitireceksin ve insanlar sana saygı duyacak, tamam mı ?” dedim.
“Söz abi ama ben kimim ki bana saygı duysunlar?” dedi.
“Ne demek ben kimim?’’ dedim.
“Ben kimim abi? Sınıftaki inek kız, okulun eziği, dayak yiyeni, kızlar
tarafından dışlanan, erkekler tarafından görünmeyen. Kimim ki ben?” dedi
sesi titreyerek.
“Sakın kendini bir hiç olarak görme. Eğer kendini bir şey olarak görmek
istiyorsan abinin yaşama sevinci olarak gör.” dedim gülümseyerek. Saçlarını
okşayıp alnına bir buse kondurdum.
“Sabah kahvaltı benden.” diyerek yüzünde bir gülümseme oluşturup odasından çıktım.
Odama geçip sessiz çığlıklarla ağladım.
Bu ağlayış sadece çaresizlik. Kötü bir acıyla başlar, ufak tefek panik ataklar, ağlamayla karışık çıkardığım
garip sesler… Öyle bir nokta ki insan anatomisinin bile bir fikri yok. Beynim hangi organı çalıştıracağını bile
unutuyordu. Çaresizlik benim için hayattaki en zor acıdır ya da noktadır; bedenine milyarlarca iğne
batırılmış gibi. Sadece bedenine de değil, zihni bir kâğıt parçası ile yakmışlar, kalbini çarmıha germişler
gibi ya da hadi anlat diyip seni okyanusun binlerce metre altına atıp suyun üstünden seni anlıyorum
demeleri gibi. Fakirlik, açlık hissi… Tam boşalacakken giden zevk gibi çölde susuz, anneler gününde
annesiz, babalar gününde babasız kalmak gibi, ihanet gibi. Çaresiz insanların tek ortak noktası
çaresizlikleridir. Yatağımdan kalkıp kapıya yöneldim. Kapıyı sessizce kapattıktan sonra karanlıkta yatağımın
yerini ezbere bildiğim içinyatağıma uzandım, gün doğumuna kadar zihnimde çalan ölümün çanlarıydı.
İçinde bulunduğum cehennem sadece acı çektirmekle kalmıyor, günden güne beni yakıp kül ediyordu.
Sahi ne zaman bitecekti bu ızdırap. Küçük kız kardeşimne zaman o hakettiği mutluluğu gözlerine kadar
taşıyacaktı. Yatakta hareketsiz yatmaktan uyuşan vücudumu harekete geçirip banyoya yöneldim. Daha
kargalar bile uyanmadan kahvaltı hazırlamak anlamsızdı. Yaklaşık otuz dakikalıkyaptığım duş sayesinde
sanki cehennemin bu en izbe yerinden arınmış gibi hissediyordum. Islak durmaktan nefret ettiğim için
hızlıca kurulandım. Cehennemle ilgili düşüncelerimi geride bırakıp temiz kıyafetlerimle birlikte
mutfağa yürüdüm. Kendimi kahvaltı hazırlamaya vermiştim. İşte mükemmel birkahvaltı. Son olarak
yumurtayı da masaya koyunca eksik olan tek şeyin Yaren’in hala kahvaltı masasında olmayışıydı. Sanırım
hala yatıyor. Tam odasına gitmek için mutfaktan çıkarken tuhaf bir şekilde onu görmek beni korkutmuştu.
Elimdeki meyve suyunu yere düşürmemle birlikte tepkimi koymuştum
“Hasssiktir… Ne yapıyorsun? Kız kardeşim nerede?”
“Haha espiri yeteneğinde bir gecede bu kadar düşüş yaşanması inanılmaz. Bil diye söylüyorum sadece
saçlarımı taramadım.”
“Bence sen sabahları saçını taramadan odadan çıkma ha, ne dersin cimcime.”
“Hey, hani bana öyle seslenmeyi bırakmıştın.”
“Tamam tamam hadi kahvaltıya” diyerek tam mutfağa yönelmiştim ki Yaren’in sesi ile durdum.
“Abi bu gün babam hiç odasından çıkmadı. Alkol almaya bile gitmemiş”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .