Sessizliğinin altındaki büyük haykırışları duyabiliyordum. Bunu sadece acı çeken bir başkası anlayabilir ancak.
Acı ne bilmeyen insanlara büyük bir saçmalık olarak gelir, William Shakespeare’in da dediği gibi “Yarayla
alay eder, yaralanmamış olan.” Koca bir hiç olarak yaşamaya devam etsede tek insani belirtisi acılarıydı
babamın. Acı çektiği için yaşayabiliyordu. Pansuman yapmayı bitirdikten sonra odadan çıkıp onu kendisiyle
baş başa bıraktık. Burnumdaki sargıları kontrol etmek için banyoya yöneldim. Aynadaki silüetim ile göz göze
geldim. 7 saniyeden fazla kendimi seyrettim, beynimin tam ortasında kaldım. Aynı güzel bir kalçanın
arasından geçen tanga ipi gibi ya da Hiroşima’ya atılan nükleer füzenin çarpışmasından önceki ses patlaması
gibi ya da grup sekste ortada kalan kişi gibi tam ortasında kaldım. Yaşamak ve ölmek arasında bir yanım
işkenceler çekeyim istiyor, diğer yanım ise bütün zorluluklara rağmen ayakta kalmayı. Beyaz ve soluk tenimin
altında yatan kirliliği, yorgunluğu, isyanı, çığlıkları görebiliyordum. Dişlerimi fırçalayıp odama geçmek için
koridora çıktım. Babamın izlediği meclis kavgalarının seslerine aldırış etmeden odama geçtim.
Üzerimi değiştirip yatağa girdim. Kafamı yastığa yerleştirmeye çalışırken kapım çaldı,
“Gel” diye seslendim.
Yaren narin adımlarla odama girdi. Karanlık olduğu için yüzünü seçmekte zorlanıyordum. Bir şey söylemesini
beklerken bir anda sarıldı. Kollarımla kavradım güzeller güzeli kardeşimi. Saçlarını okşarken bana,
“İyi ki varsın, sen de olmasan ben ne yapardım abi.” dedi.
“Ben olmasam sen yine o istediğin hukuk fakültesini kazanır, bu şehrin en güzel semtlerine taşınır, kariyer
yapardın. Çok güçlü bir kadın olacaksın. Seninle ileride gurur duyacağımı biliyorum güzelim.”dedim.
“Kazanırsam ofis açarım, beraber dizayn ederiz hem.” dedi.
“Sen kazan da ondan sonrası kolay ne istersen yaparız.”dedim.
“Sen öyle diyorsan.” deyip arkasına,
“Ağrın falan yok değil mi?” diye ekledi.
“Yok dedim ya, iyiyim bir şeyim yok.” dedim.
“Ama olursa söyle bak.” dedi inatla.
“Tamam söz veriyorum söylerim, hadi odana git dinlen artık. Çok yorulduk bugün.” dedim.
“Tamam abi iyi geceler.”dedi. “İyi geceler ufaklık.” dedim ve odamdan çıkmasıyla onun bir hukukçu olduğu
hayali gözümde canlandı. Yüzümdeki tebessüm ile zihnimi temizleyip nefes alışverişime odaklandım.
Yüzüme vuran güneş ışıkları ile uyandım. Burnumdaki sızıyla saate baktım. Saat 12 olmuştu. Babamın hala
derin uykuda olduğunu evde yankılanan televizyon sesinden anlaşılıyordu. Yataktan çıkıp ağır adımlarla
salona televizyonu kapatmaya gittim. Salondan çıkıp Yaren’i kontrol ettim, hala uyuyordu yorgun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .