Bazen hayat diye adlandırdığımız şey beni o kadar yoruyordu ki, bunun bir
yaşam biçimi olmadığını fark ediyordum. İki insan birbirini doyurmak adına biryatakta tek vücut, bir
bütün olur ve siz bir erkeğin sperminden oluşup 9 aylık bir aradan sonra doğum ile dünyaya gelirsiniz.
Şanslı iseniz sevecen anne ve sevecen bir babaya neşe kaynağı oluyorsunuz. Eğer tam tersi iseniz hayat
istediğiniz gibi gitmiyor. Bazılarımız yani ben ve benim gibiler doğumundan ölümüne kadar boktan bir
yatağın içinde kıvranıp duruyor. Çırpınışlarımı ve faydasız feryatlarımın sessizliğiyse beni daha çok
öldürüyor. Ben gerçekten varlığımın bana ne şans getirdiğini daha bulamamışken bu kadar akla sığmaz
kötü olayları tek bir zihinde yaşamak ölümden ölüm getiriyordu. Beni karnında taşıyan kadını
hatırlayamamam, babamın ayyaş bir piç olması, kardeşimi koparmaları, okulda bile stres oyuncağı olarak
yaşamak ve bunu da hayatım olarak adlandırmak ruhuma kazınmış bir lanet gibi içime işliyordu. Tek
yapabildiğim bu yaşamı haketmediğimi bağıra çağıra avaz avaz söyleyebilmekt fakat sadece kendi
kendime…
Ucu bucağı olmayan bir girdabın içindeyim. Her şey o kadar hızlı dönüyor ki midemin bulantısı baş
dönmem ile yarışır hale gelmişti. Tamamen karanlıktaydım, görebildiğim tek şey gri bir toz bulutu
içerisinde dönen renkli görsellerdi. Bir anda vücudumun soğuduğunu hissettim. Yok olmuş
gibiydim, öylesine soğuk öylesine donuktum ki. Uzuvlarımın hala bir bütün olduğunu bile
sanmıyordum.
Bu, Tanrım bu Yaren'in sesi biliyordum! Bu nasıl olur? Nasıl olabilir? O buraya nasıl geldi? Saat?
Tanrım gece yarısı olmalıydı. Tek başına onca sokağı nasıl geçebilir? Bu ne sorumsuzluk, neden kimse
ona destek olmadı? Neden yanında kimse yok? Haykırışlarımın sesi kulağıma gelmediğinde
anlamıştım sesimin çıkmadığını. Bağırıyorum ama sadece sessiz bir odada ağzı kapalı bir ölü
gibiydim. “Abi!” tekrardan Yaren'in çığlığı ilişti kulaklarıma, bir şey yapmalıyım. Hareket etmeye
çalıştığımda ellerimden ve kollarımdan geriye çekildiğimi fark edince yere zincirlerle bağlı olduğumu
gördüm. Lanet olsun neler oluyor!?
Bir şeyler yapmalıydım ona yakınlaşmam benim ona burada olduğumu ve yalnız olmadığını bilmesini
sağlamalıyım. Ama elim kolum bağlı hiçbir şey yapamıyordum sesim çıkmıyordu. Bu nasıl bir işkenceydi?
Kim yapar böyle bir şeyi? Canım yanıyordu, bağırışlarımın sadece benim kulağıma ulaşması, sadece
benim duyabilmem, burada olduğumu sadece benim bilmem...
Kendi içimde cebelleştiğim esnada tekrardan Yaren’in sesini duydum, daha acı ,daha karanlık, daha
karamsar sesini. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm manzara beni öldürmüştü. İlk defa ölümü bu kadar
yakın hissettim ya da öldüğümü hissettim. Yaren beyaz küçük minik bir elbise içindeydi. Elbisenin ve
açıkta kalan bacaklarının her yeri kan doluydu. Sanki birisi onu parçalamak istermişçesine defalarca
bıçaklamış gibiydi. Aklımı kaçırmak üzereydim. Ağlamaktan şişmiş gözleri, kızarmış burnu ve yanaklarıyla
tekrardan “Abi!” diye haykırdı.
Sanki uzun keskin tırnakları olan bir el göğsümü delip, avucuyla kalbimi kavrayıp kalbimi benden söküp
atmıştı. Uzuvlarım bedenimden ayrılıyordu. Acıyı tüm vücudumda en çok da beynimde hissediyordum.
Bu kadar acımasız mıydı gerçekten hayatım? Ölümü bu kadar yakınımda hissedip ölememek o kadar zor
muydu gerçekten? Defalarca haykırıp, defalarca kendime onun gerçek olmadığını söyledim. Yaren değil,
gerçek olamaz. Benim küçük kardeşim o hale gelemezdi. Kulaklarımda çınlıyordu sesi her işitişimde,
gözünden akıttığı her gözyaşındasanki ömrümden bir gün daha çalıyordu. Her döktüğü göz damlasında
kanımkuruyormuş gibi hissediyordum, ölmüyordum ama can çekişiyordum.
“Abi yardım et. Al beni buradan, benim canım çok yanıyor.”
Bir insan bu kadar acı çekebilir miydi? Söylediği her cümle can damarıma kesikatıyordu. Sonra kayboldu,
bir anda silikleşip gitti. Yaren dedim, bu sefer sesim çıkıyordu. Yaren dedim defalarca. Haykırdım.
Kulaklarım bağırmamla uğulduyordu. En son ne zaman bu kadar korkmuştum? Şimdi mi? Şimdi ise
olanlar katbekatıydı. Nefesimin kesildiğini hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .