ufaklık

4 0 0
                                    

Okulda son ders işlenmiş herkes zilin çalmasını bakire bir kızın ilk seksi gibi sevinçle bekliyordu. Zil
çalmış hoca formalite olsun diye dersten iyi dileklerinidileyip çıkmıştı. Çantamı sırtıma atıp etrafa
bakınınca sınıfta tek kaldığımı farkettim. Sallanarak kantine inip bir tost yaptırdım.


Mesaimin başlamasına iki saat kalmıştı.


Bu gün önceki gün gibi geçmişt farklı olan bir şey yoktu.


Okula girdiğimden beri acıyarak beni izleyenler, Yaren’i nasıl yetiştirme yurduna gönderdiğim hakkında
çıkarılan dedikodular ve bana takılıp beni lafları ile ezemeyen piç kuruları ise bana acıdıklarını, geçmiş
olsunlarını ve paraya ihtiyacım olursa onlardan medet ummamı ister gibi lafları süsleyerek benimle
konuşup durdular. Günden güne insanlara olan tahammül seviyemin sonlarına geldiğimi hissediyordum.
Burda daha fazla beklemeden çıkışa yönelip dükkana gitmeye karar vermiştim. En azından iş yerimde bu
gibi sorunlarla karşılaşmadığım için İsmet Amcaya bir kez daha minnet duydum…


Az da olsa İsmet Amcanın durumumdan bahsettiğini bilmeme gerek yoktu, hal ve hareketlerinden
anlaşılıyordu. Hepsi bana yardımcı olmuş, işe daha iyi adapte olmamı sağlamışlardı. Hiç biri bile
hayatımla ilgili şahsi bir soru sormamıştı. Bu da İsmet Amcanın ben söylemeden onlara birkaç şey
anlattığını doğruluyordu… İsmet amca bugün akşam üzeri bahşişleri dağıtıp dükkandan ayrılmış ve
geç geleceğini söyleyip gitmişti. Şevval annesiyle gelip yaptıkları yemekleri bırakıp benimle ayak üstü
hal hatır sormuş, babasının yanında çalışmama sevindiğini bir kez daha bana dile getiripannesi ile
alışveriş yapacağını söyleyip gitmişti…Gelen müşteriler tanıdık yüzlerdi, okulda olan hocalar,
öğrenciler...


Günümün çoğu servis açmakla mutfak arasında geçmişti. Oradan oraya koşturupdurduk. Hava bugün duygu
dolu ve ağlamak üzere olan bir bebeğin gözleri gibiydi. Biraz sitemkar, biraz içerleyerek bulutlar beyazdan
griye dönmüş sadece içlerinde bulunan tonlarca göz yaşını yağdırmak için bir işaret bekler gibiydi. Bu havayı
seviyordum. Yağmuru sevmeyen insanların bir an önce acele ile evevarmak istedikleri için sokakları
boşaltmaya çabalarken. Doğa bu güzelliği ile sadece hak edenleri sevindiriyordu. Yağmuru seviyordum.
Damlaların toprakla birleşmesi ile toprağın bıraktığın o kendine has kokusunu seviyordum. Yağmur ile
yeşeren ağaçların yapraklarına dokunmayı seviyordum.Sahi toprak sevdiklerimizi aldığı için mi bu kadar
güzel kokuyordu?


İsmet amca gelmiş ve bugün erken kapatmamızı söylemişti. Fırsattan istifade İsmet amacaya ay sonu
sınavlarım için iki gün izin istemiştim o da onaylamış ve ,sınavı kazanmazsan iki hafta tatil vermem,
şakayla karışık cümlesi hem bana destek vermiş hemde içimde o hiç bulamadığım babanın şefkatini
hissettirmişti…


Günler okul ve iş arasında koşturmaktan içimdeki burukluğum ile yalnızkalmama müsaade
etmek istemiyormuş gibi hızla akıp gidiyordu…


İşten eve geldiğimde Pelin ve Yusuf’u sokakta oturup bir köpekle oynayıp başınıokşuyor sanki kendileri
büyük adamlarmış gibi muhtemelen iki yaşlarında olan köpeğe ufaklık çok tatlısın diye hitap etmeleri beni
güldürmüştü. Yanlarına yaklaşıp, ‘’Ufaklık ha…’’ dedim ikisine de gülüp.


Yusuf da Pelin’le yaşıttı. Küçük olmasına rağmen mahallede laf sokmadığı bir tane teyze bile kalmamıştı...


Yusuf beni görünce kocaman gülümseyip eksiklerini bana göstermiş, bu da benim sesli gülmeme sebep
olmuştu.
Pelin’in de olduğu gibi hala düşen dişleri çıkmamıştı.

“Atlas abi!”

diye bağırarak kucağıma atladı.

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin