“Bab-yani biyolojik babamız”
Boğazımın konuşurken hiç bu kadar yandığını hissetmemiştim, sanki ucu keskin bıçaklarla dolu
küçük teller ağzımın içine koyulmuş ve konuşmam istenmişti.
“Failin ölüm saati tahmini olarak yedi ila sekiz arası bir zaman diliminde olduğu gözüküyor. Lütfen
kimliklerinizi verir misiniz?.”
O anda salonda bulunan vestiyerde duran kimliklerimizi işaret ederek oradalar demiştim boğazımın
acısıyla. Sesimi duyduklarından bile şüpheliyim. Birkaç dakika kimlikleri inceleyip bilgileri sisteme girdikten
sonra,
‘’Yaren Akel henüz reşit olmadığından ötürü İstanbul Kız Yetiştirme Yurduna sevk edilecektir.
Cenaze işlerimden önce otopsi yapılacaktır. Atlas Akel, onay veriyor musunuz?.’’
Duyduğum şeylerin ağırlığı o kadar fazlaydı ki nefes almayı unuttum. Bir an herşeyin tepetaklak
olduğunu hissettim. Yaren’in hıçkırıkları bile duyulmuyordu artık. Ne demişt o? Yetiştirme yurdu mu?
Reşit olmadığı için mi?
Yaren’i benden ayıracaklar mı? Peki ya ben ne yapacağım? Konuşmak içinderin bir nefes alıp
bıraktığımda dudaklarımdan dökülen,
“Yaren’i götürür müsünüz? Hemen buradan götürün.”
Son cümlelerim bu olmuştu. İçimde söylenmeyi bekleyen cümleler birbirine girmişt ve benim
ağzımdan son olarak çıkan,
“Yaren git.” olmuştu.
Can çekişiyordum.
Bir avcının avladığı geyik gibi değil de, yavrusu gözleri önünde parçalara ayrılmışbir anne geyik gibi
hissediyordum. Sahi kaç saat olmuştu? Yaren’in gidişinden sonra kaç saat geçmişti? Çok garip. Sanki
yıllardır yanlış biri gibi hissediyorum. Sanki Yaren’i benden koparıp almışlar gibi. Benden sanki kalbimi
çıkarıp bir masaya koymamı istemişler ve yaşa demişler gibiydi. Ama insan, kalbi ait olduğu yerde
olmadan yaşayamaz ki...
Şimdi ben bu evde Yaren olmadan mı yaşam sürecektim?
Ağzımda acı bir tat vardı. Ama bu bir yemeğin veya bir içkinin acısı değildi. Busanki katranı ısıtıp ağzıma
doldurmuşlar gibiydi. Polisler gitmişti. Kardeşim yoktu. Almışlardı onu benden… Ve ben de oturduğum
salonun fayansında pili bitmiş bir oyuncak gibi hareketsiz bir şekilde duruyordum. Ben ne gerekesiz bir
abi, ne faydasız bir insandım. Son bakışları çıkmıyordu aklımdan. Kırgın mı, kızgın mı bakmıştı
çözemiyordum. Nefret etmiştir benden kesin… Babam gibi, onu yalnızlığı ile baş başa bu tanrının dünya
diye adlandırdığı gazapçukurunda bir başına terk etmiştim… Nefes… Nefes aldığını bile hissetmiyordum.
Zihnim yoğun bakımdaki yaşlı bir adamın bilinci kadar kapalıydı. Az önce birgrup insanın adımlarından
çıkan sesler gitmişti. Kimsecikler yoktu. Uyuşan vücudumla zorlanarak da olsa kafamı kaldırdım, bu
evde saatler sonra yaptığımtek şeydi. Yaren'in o cıvıldayan sesini aradı kulaklarım. Bakışlarımı mutfak
kapısına çevirip Yaren'in çıkıp "Abi hadi yemek hazır, gel yiyelim."demesini bekledim ümit pareleri
içinde. Düşüncem sebebiyle yüzümde oluşan o tebessüm, içimde kalan tüm umudumu da yerle bir
etmişti. O artık bu evde ikimiz için kahvaltı hazırlamayacak, duş alırken odama kıyafetlerimi
koymayacaktı. Onu ben göndermiştim.
Git dedim ona sadece.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Sachbücherbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .