Ellerimden kayıp giden su maymuncuğu gibi evine girdi. Bir süre kapanan kapıyı izledim ve ardından derin
bir iç çekip arkamı dönerek eve doğru yürümeye başladım. Milyonlarca şey kafamda dönüp duruyordu.
Sanki beynim bir internettarayıcısı ve binlerce sekme arka planda çalışıyor gibiydi. Bu hem bana zarar
veriyor hem de beni sektiriyor, hayat enerjim kalmıyordu. Keşke şu hastanedeki sakinleştiriciden evde
kendim de yapabilsem… O muhteşem ötesi uykuyu vücudum tüm benliğiyle arzuluyordu. Uyumak
istemiyorum, işin garip tarafı uyanmak da istemiyorum, bilmiyorum… Tüm sorun da buydu aslında.
Bilinmezliğin ve belirsizliğin getirdiği peşi sıra düşüncelerin kafamın içinde asla oturtamamanın verdiği
zihin yorgunluğun üstüne kendini sonu olmayan bir döngünün içinde bulmak.
Artık düşünmek istemiyorsun ama kendini yine düşünürken buluyorsun bu seniiçten içe zehirliyor ama
aynı zamanda da yaşadığını hissettiriyordu. Bunları düşünürken kendimi eskimiş merdivenleri çıkarken
buldum. Yine kapımızın önünde eskimiş ayakkabılar ve şarap şişeleri dizilmişti. Kapıyı açıp içeri girdim,
babam odasına geçip sızmıştı. Bütün sorunları kenara bırakıp Yaren’in bileğindeki yara izileri hakkında
konuşmak için odasına yöneldim. Kapıyı tıklatıp “Gel” sesi ile kapıyı araladım. Kapıyı kapatıp Yaren’in beni
fark etmesiyle birlikte,
“Nasılsın güzelim?”dedim.
“İyiyim abi sen?”dedi.
“Sanırım iyiyimdir.”dedim.
Kuru boğazımı ıslatıp Yaren’in yatağına oturdum.
“Yaren benim senden başka kimsem yok senin de benden başka kimsen yok.“dedim.
“Evet abi.”dedi kaşlarını soru sorarmış gibi kaldırarak,
“Ben senin hayatında sadece bir ad ile var olmak istemiyorum, ben babamız değilim.” dememle
kaşları çatıldı.
“Biliyorum abi öyle değilsin o nereden çıktı?”dedi.
“Bileklerini gördüm, demek bütün yaz bu yüzden uzun kollu ille dolaştın. Neden yaptın Yaren? Ben senin
saçının teline zarar gelse yaşayamam, sen kendini keserek beni de cezalandırmış oldun be abim.” dedim.
“Abi ben bilmiyorum. İçim dışım büyük bir acı ile dolu ama ne ağlayabiliyorum ne anlatabiliyorum.
Boğazım düğüm düğüm yaşıyorum sadece. Bu bedenimikapsayan acıyı hafifletmek istedim.
Görebileceğim bir acı olsun istedim, dokunabileceğim, kanayıp duran bir şey olsun istedim belki hafifler
ruhum dedim abi.”dedi.
“Hafifledi mi Yaren?”dedim.
“Hafiflemedi abi.”dedi.
“Biliyorum geçmez, ben denemedim bile ama eminim denesem de geçmezdi. Biz acımız kadar güçlüyüz.
Ne bundan kaçabiliriz ne de unutabiliriz. Bu elimiz, saçımız, kulağımız, gözümüz gibi bir bütün bizimle.
Bende istemezdim bizi biz yapanın acı olmasını ama mecburuz. Hayallerimiz için buna katlanmak
zorundayız. Ömrümüzün sonuna dek bir acı içinde olamayız. Sonsuza dek kendini kesip hafiflemesini
bekleyemezsin. Biliyorum belki de bana bile anlatamayacaksın acını. Sende yaz odandaki duvara,
defterine yaz o da mı olmadı şarkı söyle, hem senin mükemmel bir sesin var.” dedim.
“Abi benim sesim güzel olabilir ama sözlerimde acıdan başka bir şey yok.” dedi hüzünlü bir
tebessümle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .