Babam da böyle yürür.

5 0 0
                                    

olabileceğini düşünüp onu uyandırmamaya çalışarak sessizce kapısını kapayıp ordan da mutfağa yöneldim.
Ne hazırlasam diye düşünürken ekmekliğe gözüm ilişti. Ekmek olmadığını görünce iç çekip kapıya yöneldim
ve ayakkabılarımı giydim. Cebimdeki bozuklukların sesi kafamın içinde yankılanarak bakkala yürüdüm.
Bakkala girdiğimde gözüme ilk çarpan polisler oldu. Bakkalın sahibinden ifade alıyolardı. Benim içeri girmem
polislerin dikkatini çekmiş olmalı ki beni görünce hemen,


“Bu duvardaki yazıları yazanları gördün mü?” diye soruyu yöneltti.


“Hayır abi görmedim.” diyerek ekmeklerin olduğu tezgaha adımlarımı çevirdim. Polislerin ilgisi de
üzerimden gitmiş olacak ki bakkal sahibine dönüp,


“Yok valla komiserim görsem söylerim.” dedi. Ekmeğin parasını ödemek için onlara yaklaştığımda, sivil olan
polis geçmem için hafifçe geri çekilirken dikkatli bir şekilde yüzüme bakmıştı. Ardından,


“Anladım, o serseriler devam eder büyük ihtimalle. Görürsen polise haber ver. Hadi kolay gelsin.” diyerek
bakkaldan çıktılar. Bakkal sahibi söylenerek aldığım ekmeği poşete koyup bana uzattı. Polisin neden bu
yazıların ve neden bu şekilde peşinde olduklarını düşünmeye dalmışım ki bakkal sahibinin sesinden ürktüm
“Parasını vermeyi düşünüyor musun yoksa yerleri biraz daha izlemeni mi bekleyeceğim?.”


“Kusura bakmayın.” diyerek bakkaldan çıktım. Gözlerim duvarda yazan yazıya kaydığında şaşırmıştım.
Hastaneden çıktığım gün takside gördüğüm yazıların aynısı ve yine o garip sembol.
Mahalle sakinleri bundan bayağı rahatsız olmuş olacak ki polise haber vermiş. Kafam daha da karışırken eve
doğru yürümeye başladım. İlerledikten bir süre sonra çöpe atılmış yatağın üstünde bir evsiz gördüm. Sanki
milyon dolarları varmış da binlerce yatak seçeneği varmış gibi bir tavırla yatağı test ediyordu. Diğer evsizler
gibi değildi, seçiciydi. Biraz onu izlemek için adımlarımı yavaşlattım. Yatağın üstüne çıktı, uzandı, sağa
döndü, sola döndü, üstünde zıpladı, kalktı, yatağın başına geçip yatağı detaylıca inceledi. Yaklaşıp 30 dakika
onu izledim. Sonra sanki orda hiç yatak var olmamış gibi davranıp, saatlerce yatağı incelememiş gibi çekip
gitti. Bu kabullenişin sebebi neydi ki? Belki rahat gelmedi, koyacak bir yeri yoktu ya da taşımakla uğraşmak
istemedi. Nedeni ne bilmiyorum ama o kabulleniş hissini yürüyüşünde anladım.


Babam da böyle yürür.


O da kabullenmiş kendini. Pes etmiş. Elmaya elma demeyi kabullenmek gibi, kanunlar gibi ya da üst üste
binalarda yaşamayı kabullenmek gibi veya bir hiç olduğunu kabullenmek… Kendisine teslim olmuş tanrı bile
unutmuştur böyle bir kulunun olduğunu...


Yoluma devam ettim, düşüncelerimi de arkamdan sürükleyerek. Apartmandan içeri girdim. Bitkin adımlarla
yıkık dökük merdivenleri çıkarak daire kapısının önünde durdum. Cebimden anahtarları çıkartıp kapıyı açtım.
Yaren çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı bile. Masaya oturup kahvaltı yapmaya başladık, sessizliği Yaren bozdu,


“Gece rahat uyudun mu, ağrın falan olmadı umarım?” dedi.


“Uyudum, zihnim yorgun sadece ondan bitkin görünüyorumdur.” dedim tabağımı izleyerek.

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin