“Gayet iyi sadece çarpışma sonucu burnuna aldığı darbe onu tramvaya sokmuş. Sakinleştirici ve ağrı kesici
serum verdik.”
“Teşekkür ederim.”
Beni merak eden bu insan kimdi diye meraklanmaya başlayıp gözlerimi açmak için çabaladım. Gördüğüm iri
göğüsler Hira Hanım mı gelmiş acaba diye düşünmeme neden oldu. Ama izinliydi. Onun nerden haberi olsun
ki? Öyleyse kimindi bu göğüsler? Bu sorgulamadan çıkıp tekrar kendimi siyahın kucağına bıraktım.
Sakinleştiricinin de etkisiyle bulanık düşünceler içinden bir tanesine yoğunlaşmaya çalıştım. Anneme. Onu
hayal etmeye çalıştım siyah huzurun etkisinde, bir saç rengi koyacaktım ama başaramadım. Bir koku olsun
istedim ama yok. Toprak olabilirdi ama o da olmuyordu. Bir ad koyayım dedim ama yok ki.
Bir vücut hattı düşüneyim dedim, yok. Elimde koca bir, yok, için var oldum.
Yeni doğmuş bir bebek gibi uyandım. 1 veya 2 saat sakinleştiricinin verdiği muhteşem uykudan ayrılma vakti
çoktan gelmiş, Yaren yani başımdaki koltukta oturup gözlerini bana dikmiş bakarken, “Günaydın.” dedim.
“Abi iyi misin? Acıyor mu burnun? Bir şey ister misin?” endişelendiği için sorularını peşi sıra sordu bir çırpıda.
“Gayet iyiyim ufaklık, hemşire gelmeden gidelim. Babam olmadan çıkartmazlar bizi şimdi.”dedim.
“Babam gelmez ki.” dedi.
“Biliyorum o yüzden gidelim, sonsuza dek gelmesini bekleyemeyiz burda.”
“Tamam abi de sen kalkabilecek misin?” dedi beni süzerek.
“İyiyim ben endişelenme.”diyerek arkasından hafifçe gülümsedim.
Sol elimin altına Yaren’den destek alarak kaçamaklı adımlarla hastaneden çıktık “Abi taksiye binelim bende
para var.” dedi Yaren. Yorgun hissettiğimden dolayı tamam diyerek kabul ettim. İstanbul’un dar
sokaklarından geçerken grafitiler dikkatimi çekti "Alfa Anarşi" bu da neydi ki? Yanındaki sembol “ X)” neyi
ifade ediyordu? Kafamdaki düşünceler yetmezmiş gibi bir de bunu düşünmemeliyim dedim kendi kendime.
Yol boyu camdan dışarı bakarak beton ve ormanları izleyerek mahallemize vardık. Evin önünde durarak
kapıdan içeriye girmeden önce o eski binaya göz gezdirip, bir gün bu binanın altında kalıp can vermeyiz
umarım, dercesine Yaren’le göz göze gelip merdivenlerden yukarı çıktık. Yaren çantasından anahtarı çıkartıp
kilit yuvasına yerleştirdi, eskimiş kapı kilidi sesi birkaç kere merdiven boşluğunda yankılandı, o sırada kapı
kendiliğinden açıldı. Bir adım geriye çekildik Yaren’le. Kapıyı açan babamdı. Gözlerinin etrafı şişmiş,
dudağı patlamış, ölesiye dayak yemişti. Kendi acılarımı bir kenara bırakıp Yaren’le acınası durumda olan
babamızla ilgilendik. Tek kelime dahi etmedi, sadece boşluğu izlemekle yetindi.
“Baba iyi misin?”
Soruya bile cevap vermedi. Neydi derdi? Neden bu olayları yaşadı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .