kapısını açıp içeri girdim. Eskimiş basamakları çıkarken evde beni bekleyen kimsenin olmadığı ve
yalnızlığın verdiği burukluk hissi beni sinsi bir yılan gibi içten ve yavaşça zehirlemiş gibi hissettirdi.
Dairenin önüne geldiğimde anahtarı çıkartıp tam kapıyı açacaktım kiönündeki eksiklik beni durdurdu. Ne
Yaren’in botları ne de babamın alkol şişeleri vardı. Ellerimi saçlarımın arasından çekercesine geçirip
ardından hızlıca anahtarı yuvaya sokup içeriye girdim. Ölüm kokan bu evde yalnızlığım ile baş başa
kalmıştım. Kendime gelmek için banyoya yöneldim. Kapıyı açmak için elimiuzatınca yine aynı his
vücudumdan bir akım gibi geçti. Her seferinde aynı şey mi olacaktı yani, diye geçirdim içimden. Kafamı
sağa sola sallayıp sikeyim böyle işi deyip aniden kapıyı açarak içeriye girdim. Aynanın karşısına geçip
lavabonun kenarlarına avuçlarımın içini yaslayıp aynaya yaklaştım. Varlığımı sorgularcasınauzun süre
öylece yüzümü inceledim. Ellerimi lavabonun kenarlarına çok bastırmış olacaktım ki ellerimi kaldırıp
hafiften doğrulunca avuçlarımda keskinağrılar hissettim. Kafamı eğip suyu açtım ve soğuk suyla yüzümü
yıkamaya başladım. Parmaklarımı yüzüme bastıra bastıra yıkıyordum sanki bu suyla birlikte zihnimdekiler
de akıp gidebilecekmiş gibi.
Sahi beni zehirleyip çürüten düşüncelerim ne zaman terk edecekt zihnimi?
Düşünceler beynimi öldürüyor gibi hissediyordum ama aynı zamanda canlı tutuyor gibiydi de bilmiyorum...
Sanırım beni asıl yiyip bitiren bu belirsizlikti.
Yüzümü yıkamayı bırakıp kuruladım. Tekrar aynadaki yansımama kaydı gözlerim. ‘Bir şeyler yapmalısın
Atlas, biri seni gelip kurtarmayacak. Çabalaman ve bu olanları düzeltmen lazım. Kendin için değilse bile
Yaren’in geleceği için.’ diye kendime teselliler verdim içimden. Ardından bi süre daha öyle kalıp sonunda
banyodan çıkabildim. Mutfağa yönelip kendime bir kahve hazırlayıp bütün sorgulamalı düşüncelerden
uzaklaşmak istiyordum. Kahvemi alıp ayaklarımı sürüyerek odama gittim. Artık derslerime dönmem
gerekiyordu, sonsuza kadar kaçamazdım bu durumdan. Masama oturup ağır ağır kitaplarımı çıkarttım.
Huzursuzca iç çekip sonunda çalışmaya başladım fakat ders kitabıma baktığımda gördüğüm tek şey
milyonlarca harfin bir araya gelişiydi. Hiçbir anlam ifade etmiyordu. Benim için ders çalışmak hiç bu kadar
zor olmamıştı. Zihnimi tekrar arındırmak için Yaren’in odasına doğru baktım kendim için bile olmasa onun
için yapmam gerekiyordu.
Uzun saatler boyunca ders çalıştıktan sonra salona gidip ikili koltuğa bıraktım kendimi. Koltuğun kenarına
yasladığım kafamı iyice arkaya düşürüp bakışlarımıtavana diktim. Ev o kadar sessizdi ki bu sessizliğin derin
hüznü göğüs kafesimde birikip tüm vücuduma acı ve keder yayıp beni zehirliyordu. Tam olarak aptal bir
fiyaskonun ortasındayım. Huzursuzluk her bir tarafımı sarmıştı. Geceme ay, kışıma ateş olan huzursuzluk
beni asla bırakmıyordu. Tüm bunları düşünürken vücudum yorgun düşmüş olacaktı ki keskin bir vücut
ağrısıyla gözlerimi aralayarak,
“Yaren kahvaltı hazır mı?” diye seslenip tekrar gözlerimi kapattım. Uzun sessizlik onun yokluğunun çığlığı
gibi bedenimin kasılmasına neden oldu. Elimi yüzüme bastırıp hırçınca ovuşturdum. Ardından gözlerimi
açıp yavaşça doğruldum vücutağrımı önemsemeden. Boş midemin gurultusu odada yankılandı adeta. Bir
şeyler atıştırmak için mutfağa yürüdüm. Eski dolabın önünde durup kapağını açtım ama dolabın içinde
sağlam bir tane yiyecek kalmamış hepsi küflenmişti. Pis koku dolaba daha fazla yayılmasın diye bi çöp
poşeti bulup hepsini içine doldurdum ardından boş midemle tekrar odama dönüp formamı giydim.
Masanın üstündeki kitapları rastgele çantama atıp evden çıktım. Saat hala erkenolduğu için sokakta
sadece ben vardım. Issız sokaklarda yürümek beni tedirgin etmekten ziyade güven veriyordu. Kendimi
şehrin gürültüsünden, boğuculuğundan, kalabalığından bu kimsesiz kaldırımlar, duvarlar koruyormuş gibi
hissettiriyordu.
Çöp konteynerine yaklaşınca uzaktan poşeti fırlatmaya çalıştım ama çöpün dışına gelip kenarına düştü.
Yanına yaklaşıp tekrar elimle aldım ve içine attım. Keşke zihnimizdeki bütün kötü düşünceleri, panik
atakları da bu şekilde çıkarıpfırlatabilsek. Bir şeyi tutturmak da değil mesele yeter ki çıkarıp fırlatılsa
zihne tecavüz eden düşünceler. Yavaş ve ruhsuz adımlarıma bir tek eşlik eden yamukyumuk
kaldırımlardı. Kafam öne eğik bir bir geçiyordum doğadan ayrılmış, bir tersanede şekillenip kaldırım
taşına dönüştürülmüş, insan eli ile tek tek döşenmiş kaldırımları. Adımlarımı izlerken ne ara okula
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .