söylediler. Menüleri geri toplayıp yerine koydum, ardından mutfağa gidip siparişleri söyledim. Böyle
böyle artık akşam olmuştu, vardiyam bitmek üzereydi ama ayaklarıma kara sular inmiş gibi
hissediyordum.Saate baktım yarım saat kalmıştı, ‘Hadi oğlum biraz daha dayan’ diye içimden kendime
gaz verdim. Tam hesap isteyen masaya yönelmiştim ki Oğuz önüme geçip beni durdurdu. Tek kaşımı
kaldırıp bakınca,
“Hadi eve git sen bugünlük yeter.” Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıp“Ama İsmet-“ lafımı
bitirmeme izin vermeyip,
“İsmet Bey böyle küçük şeyleri dert etmez. İlk günden bu kadar yeter.” deyip elini önlüğünün cebine
atıp parayı bana uzattı.
“Alsana şunu öyle alık alık bakacağına, bahşişleri bölüştürdüm senin payın.”
Parayı alıp,
“Teşekkür ederim.” dedim. Koca bir kahkaha patlatıp,
“Bana niye teşekkür ediyorsun? Emeğinin karşılığı.” deyip az önce çağrıldığım masaya yöneldi. Bende
kasanın arkasında önlüklerin asılı olduğu yere gidip önlüğümü astım. Ceketimi üstüme geçirip eve doğru
yürümeye başladım. Çokyorulmuştum ama içimde memnuniyet hissi vardı. Bir şeyler için çabalıyordum
ve işe yarayacakt. Cebimde olan avucumun içindeki parayı daha da sıktım. İstemsizce yüzümde bir
tebessüm oluştu. Adımlarımı hızlandırıp yürümeye devam ettim.
Eve girip hemen üstümü değiştirdim. Açlıktan bayılacak gibi hissediyordum. Hızlıadımlara mutfağa girip
dünden kalan yemekleri çıkartıp iştahla yedim. O kadar yorulmuştum ki son enerjimi de yemek yemeye
harcamıştım sanırım.Oturduğum yerde kaldım öyle, kalkacak halim yoktu.
Boş boş mutfak dolaplarına bakarken gözüm hep Yaren’in oturduğu ama şu an neredeyse tozlanmış
sandalyeye kaydı. Sandalyeye boş boş bakarken Yaren’in çiçeklerini sulamadığım aklıma geldi. Geri
döndüğünde solduklarını görürse çok üzülürdü. Masadan güç alarak ayağa kalkıp bardakların olduğu
dolaba ilerledim. Bir bardak çıkartıp musluktan su aldım. Ayaklarımı sürüyerek salona gittim. Camın
önüne geçip tüm çiçekleri özenle suladım. Ardından geri mutfağa dönerek bardağı tezgahın üstüne
koydum. Her an yere yığılacak gibiydim. Odama gidip kendimi yatağa bıraktım. Yorganın altına bile
giremedim ve öylece gözlerimi kapattım. Elim ayağım buz kesmiş bir şekilde uyandım. Üstüm açık kaldığı
için resmen buztutmuştu tüm vücudum. Saate bakmamla yataktan dolaba doğru fırlamam bir oldu. İşe
geç kalmıştım. Haftasonları sabah gideceğim için bugün de gitmem gerekiyordu. Hemen üstümü giyinip
yüzüme su çarptım ve evden çıktım. Kahvaltı veya yolda durmak için zamanım yoktu. Koşar adımlarla
yürümeyebaşladım.
Kafe’nin önüne geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Hemen içeriye girip ceketimi çıkarttım ve
önlüğümü almak için kasaya doğru yürüyordum ki karşıdan gelen Oğuz’u gördüm. Hızlı adımlarla
elinde dolu bir tepsiyle üstüme geliyordu. İyice yaklaşınca,
“Gün-“
“Günaydın uyuyan güzel şunları masa 24’e götür sonra da önlüğünü tak.” deyip elimdeki ceketi alıp
tepsiyi tutuşturdu. Hala uyku sersemi olduğum için önce sağa yürüdüm sonradan masanın orda
olmadığı aklıma gelip tam tersi yöne döndüm. Kızlı erkekli bir arkadaş grubuydu ama içlerinden biri
bağıra çağıra konuşuyordu. Onun yüksek sesinden ben bile rahatsız olmuştum. Masanın çevresine hızlı
bir bakış atınca insanların da bu durumdan hoşlanmadığını anlamam pek uzun sürmedi. Masanın
yanında durup tepsidekileri yerleştirirken sesi fazla çıkan adam bana dönüp,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Sachbücherbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .