“Yusuf, bakıyorum da hala yeni dişlerine kavuşamamışsın.”
“Evet abi annem diş perisinin bana küstüğünü söyleyip duruyor.”
“Neden diş perisi sana küs bakayım yakışıklı?”
“Bilmiyorum ki annem çok yaramazlık yaptığım için diş perisini kendimeküstürdüğümü
söyledi.”
“Annenin sözünü dinlemeye çalış biraz belki diş perisi de seninle barışmaya karar verir.” kafasını sallayıp
kocaman gülümsedi. Yusuf’u kucağımdan indirip Pelin’le göz göze gelince saçlarını okşayıp,
“Senden naber ufaklık? Yoksa senin de mi diş perisiyle sıkıntıların var?” Pelin göğsünü kabartarak,
“Tabi ki de yok, periler uslu çocukları hep sever çünkü.”
Yusuf ona ters ters bakıp iç çekince dayanamayıp bu hallerine gülmeye başladım. Ardından ikisini
de diş perisi kavgalarıyla baş başa bırakıp eve yöneldim. Bu gün İsmet amca beni eve gönderirken
yemekleri paket yapıp elime tutuşturmayı da unutmamıştı…
Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama sabah faslını geçtiğimize
eminim. Bir yandan kuşlar cıvıldıyor, bir yandan mahallede topun peşinden koşan çocukların sesi
adeta bana yataktan kalkmam için emir veriyordu. Düngece okumak için elime aldığım kitap
yastığımın yanına düşmüştü. Sanırım uyuya kalmıştım ve vakit ne ara bu kadar geç olmuş anlamış
değilim. İlkdersi kaçırmıştım. Kendime söylenerek yataktan kalkıp banyoya girdim ve
dişlerimi fırçalayıp ardından soğuk suda duş alıp çoktan belimdeki havlu iledolabımın kapaklarını
açmış duruyordum. Bugün içimde garip bir sessizlik hakimdi, be ynimdeki o fısıldamalar yoktu.
Kalbimin üzerindeki ağırlık kendini korusa da zihnim tamamen boğulduğu suyakendini bırakmış,
çıkmak, arınmak için çırpınmıyordu. Yaklaşık yarım saatin ardından üzerime bir şeyler geçirip dış
kapıya yöneldim. Bugün iş yoktu evet ama beni bekleyen bir dolu piç kurusu kaynayan bir okulum ve
derslerim vardı. Botumu giyip kapıyı ardımdan kapattım ve apartmandan çıkmak için adımlarımı
merdivene yönlendirdim. Sonunda apartmandan çıkıp güneşli havanın ve gökyüzünün tertemiz
kokusunuciğerlerim dolana dek içime çektim. Doğa tam anlamıyla huzurdu benim için. İnsanların
olmadığı bir dünya, tamamen doğallığı bozulmayan canlılar. Mesela maymunlara çok özeniyorum,
götünü saklamak için pantolon giymedertleri yok, çünkü doğasında ayıp diye bir şey yok. İnekler
sütyen takmaz mesela, onun yaşamında memeleri bir şifa kaynağı. Onlar hayat sınırlandırılmadan
yaşayan tek varlıklar. Atlar sevişirken gizli kuytu köşede veya ahırda sevişmiyorlar. Onlar için zaman
veya mekanın bir önemi olmaksızın nasıl istiyorlarsa orda, o an, o şekilde birleşiyorlar.
Detaylı düşündüğümde aslında hayatta ne çok hayranlık beslediğim şey varmış
dedim kendi kendime…
Oysa insanoğlu o aç gözünü doyurmak için yetimin elinden ekmeğini alırken aynı zamanda birbirlerinin
çıplaklığını utanç olarak görüyor ve kınıyorlardı.
Oysa ademoğlunun bile yaradılışında çıplaklık yok muydu?
Bir an içimdeki sese uyup çırıl çıplak okula kadar koşma hevesimi içimde tutup daha fazla aklımın derin
sularında yüzmemek adına okula gitmek için adımlarımı hızlandırdım. Okulun bahçe kapısına
geldiğimde kimsenin olmayışı dikkatimi çekmişti.Okulun bu saatte boş bir bahçeye ev sahipliği yapması
hiç olası değildi.
Merakla okula doğru adımlarımı hızlandırdığımda çoğu kişinin kantinde toplanıp bağıra çağıra
konuşmaları hatta beni bile siklemeyişleri dikkatimi çekmişti. Okul bugün tuhaftı. Fazlasıyla tuhaf hem
de…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
Non-Fictionbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .