Taksiden inmiştim. Elimde bavul, sırtımda küçük bir sırt çantası vardı. Mahalleme gelmiştim. Yolları huzur kokan, atıldığı her adımda yüreğinde çiçekler açtıran mahalleme. Yıllardır başka bir yerde, başka bir memlekette olmama rağmen hiçbir zaman kendimi buraya olduğum kadar ait hissedememiştim. Adımımı atar atmaz içime bir kelebek düşmüş ve tüm hücrelerimde dans etmişti.
Günler önce kiraladığım evime doğru ilerliyordum. Bu sıcak havaya rağmen bilerek hemen evin önünde inmemiş, yollarında ufak bir geziye çıkmıştım.
"Hey, Civciv! Gel buraya." dedi geçmişten bir ses. Çocuk parkının yanından geçiyordum. Hala karşısında olan bakkal, yıllar önce en uğrak mekanlarımdan biriydi. Çok yaramazdım. Diğer herkes gibi bakkal İbrahim amcayı da delirtirdim. Gözümde canlanan sarı saçlı, küçük kız çocuğu cıvıldayarak parka doğru koşuyordu.
Biraz daha ilerledim. Şimdi de o kız çocuğu arkadaşlarıyla oyun oynuyordu.
"Kutu kutu pense
Elmamı yerse
Arkadaşım Civciv, arkasını dönse."Eskiden çimlerle kaplı bir alan vardı burada. Sabahtan akşama kadar oyun oynardık. Asla sessiz olmazdı şimdiki gibi. Burukça gülümsedim. Şimdi ise yerine bir apartman dikilmişti. Maalesef ki yeni kuşağın çocukları bizim kadar şanslı değildi.
Her geçtiğim eve itinayla bakıyordum. Acaba herkes hala bıraktığım gibi miydi, merak etmeden duramıyordum. Dile kolay on dört yılım geçmişti burada. Her kaldırım taşı bile ezberimdeydi.
En sonunda, internetten tuttuğum o eve gelmiştim. İlan karşıma çıkar çıkmaz hemen ev sahibiyle anlaşmış ve eve gelip bakmadan karar vermiştim. Zaten yıllarım bu apartmanda geçmişti. Her bir merdivenini belki de en çok ben aşındırmıştım.
"Merhaba." dedim kendi kendime. Kısık bir ses tonuyla karşımda duran bu bina ile konuşuyordum. "Beni özledin mi?"
Gülmemek için kendimi zor tuttum. Gözlerim güneş yüzünden değil mutluluktan parıldıyordu. Çok özlemiştim. Fakat burası hareketli bir mahalleydi. Her an biri gelip bu deli hareketimi fark edebilirdi.
"Merhaba!" diye canlı bir ses tonu çarptı kulağıma. Neyse ki uzaktan gelmişti. Yanıma doğru gelen bir kadın vardı. Göbeğinin hafif de olsa şiş olmasından hamile olduğunu anlamıştım. Gözlerimi kısarak kadını tanımaya çalıştım. Bu Selin ablaydı!
"Merhaba."
Tamamen yanıma geldiğinde sessizce yutkundum. Onu en son gördüğümde üniversiteye giden genç bir kızdı. Şimdi ise karşımda yetişkin bir kadın vardı. Parmağındaki yüzük ve şiş karnına bakılırsa çoktan evlenip yuvasını kurmuştu.
"Sen boş daireye taşınan kız mısın?"
Beni tanımamıştı. Üzerimdeki şaşkınlığı gülümseyerek atmaya çalıştım.
"Evet."
"Ay, ne güzel." dedi heyecanlı ses tonuyla. Elindeki poşeti bırakmadan sıkıca sarıldı. "Hoş geldin mahallemize."
Kollarımla omzunu sarıp kıkırdayarak güldüm. "Hoş buldum."
Selin ablayı oldum olası her zaman sevmiştim. O samimiliğini hiçbir zaman kaybetmeyen bir insandı. Yüreğinde ne var ise dilinde de o vardı. Annesinden terlik yese bile asla bu huyundan vazgeçmezdi.
"E, hadi. İçeri girelim."
"Girelim."
Sürüklediğim bavul ile Selin ablanın arkasından gidiyordum. Buraya yabancı olduğumu düşündüğü için misafirperver bir şekilde yaklaşmaya çalışıyordu. Anlaşılan Mecnun mahallesi bu konuda yıllar geçse de değişmemişti. Asansöre binip benimle birlikte evime kadar eşlik etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK ÖĞRETMEN
ChickLitCivciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O, artık Küçük Öğretmen'dir. Yıllar geçse de üstünden, kızımızın huyu aynıdır. Mahalleye bir oyun oynar. Bakalım Küçük Öğretmen, herkesi ne kad...