52. BÖLÜM / VEDA

4.2K 184 17
                                    

İstemediğimiz şeyler olmadan önce zaman su gibi akıp geçerdi ya, bu her zaman geçerli bir kanıdır. Yine öyle olmuştu. Mertoğlu ailesinin evindeki olaylı görüşmenin üzerinden üç gün geçmişti. Ama sanki daha dün gibiydi. O gelmesini hiç istemediğim cumartesi gününe gitgide yaklaşıyorduk.

Bir de bunlar yetmezmiş gibi zor zamanımda yalnızdım. Burçak sağolsun beni hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı ama asıl yanımda olmasını istediğim kişi ortalarda yoktu. Pazartesi günü Alper'in nöbetiyle geçen günün ardından Salı da Alper'in uyuyup dinlenmesi ile geçmişti. Sabrın sonu selamettir misali çarşambayı iple çekerken bu sefer de Alper'in önemli bir işi çıkmıştı. Arkadaşının cenazesi mi varmış neymiş, onun için gitmişti.

Kısacası koskoca üç gündür Alpersizdim. Ve bu bana hiç iyi gelmemişti. Kısa sürede onun varlığına çok alışmıştım. Oysaki onu affetikten sonra ayrı kaldığımız yılların acısını çıkartırım diyordum. Vay benim kadersiz başım! Ne istesem (!) oluyordu gerçekten.

"Bu çekirdeğe de başlayınca duramıyorsun."

Derin bir nefes alıp Burçak'a doğru baktım. Yine de yemeye devam ediyorduk.

"Öyle."

Bacaklarımın üzerine koyduğum telefonu bir kez daha kontrol ettim. Tam tekrar kapatıp çekirdek yemeye devam ediyordum ki balkonda yankılanan zil sesi ile işi gücü bırakıp ayaklandım.

"Kim, Alper mi?" diye sordu Burçak.

Işıl ışıl olan yüzüm ekranda yazan isim ile hemen düşüverdi. Bir kez cıkladım. "Hayır, abim."

"Akın abi de sana aşık oldu bu aralar."

"Cidden."

Burçak haklıydı. Gülcan teyzelerden çıktıktan sonra abim yüz seksen derece değişmişti. Eskisi gibi sinirimi bozacak bir şeyler yapmıyordu. Hatta vedalaşırken sürekli sarılıp öpmüştü.

"Efendim abi." diyerek isteksiz bir ses tonu ile açtım telefonu. Sol kolumu sağ dirseğime yaslayarak dışarıyı izliyordum.

"Alo, nasılsın en sevdiğim kardeşim?"

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. "Senin benden başka kardeşin yok ki abi. Ama neyse, iyiyim. Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Eve yeni geldim."

"Biz de Burçak ile balkonda oturuyorduk." Konuşurken Burçak'a doğru baktığım için el salladığını gördüm. "Selamı var."

"Aleykümselam. Sen de selam söyle. Damat yok mu?"

"Abi ama!"

"Tamam, Alper ne yapıyor?"

"Arkadaşının cenazesi varmış."

"İyi, iyi. Seni üzmüyor değil mi?"

Balkondaki demirlere yaslandım. Yüzüm olabildiğince çok asılmıştı. Yüzünü göremiyordum ki üzsün. Sanki bilerek benimle görüşmediğini hissediyor gibiydim. Pazar gününden beri hiç yüzyüze görüşmemiştik. Nöbetinin olduğu ve evde uyuduğu günde bile sık sık telefonla görüşürdük. Özellikle bugün iki dakika bile konuşabildiysek iyiydi. Aramız tamamen düzeldikten sonra araya bu kadar zaman girmesiyle benden uzaklaştığını hissediyordum.

Sessiz kaldığımı duyan abim ben daha cevap vermeden konuşmaya başladı. "Bak, bir şey yaptıysa hemen söyle. Yüzüne de söyledim. Sırık boyuna bakmam alırım ayağımın altına."

"Yok." dedim hemen. "Bir şey yaptığı yok. İşinde gücünde işte."

Daha sevgili bile olup olmadığımız belli olmayan bir adamı abime şikayet edecek değildim. Telefonu el değiştirip sağ elimdeki yüzüğüme baktım. Çok güzeldi. Kendime yeni yeni itiraf ediyor olsam da, keşke gerçek olsaydı.

KÜÇÜK ÖĞRETMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin